Muhalefetin özgüvenle imtihanı…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleşen Suriye ve Irak tezkeresine CHP ‘hayır’ oyu vererek farklı bir tutum sergiledi. CHP’nin farklı tezkerelere hem ‘evet’ hem de ‘hayır’ oyu kullandığı örnekler var. Ancak salı günü gerçekleşen oylamada kullandığı ret oyu bir çok açıdan farklı özellikler taşıyor.
Herşeyden önce CHP’nin bu adımı daha önceki tezkere oylamaları ile muhalefetin oyun kuruculuğu, gündem belirleme gücü ve iktidara karşı daha özgüvenle hareket etme kriterleri açısından farklı bir bağlama oturuyor. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi bundan birkaç sene önce tümüyle aynı şartlarla, Irak’a ve Suriye’ye dönük yetkinin tek tezkerede toplanması, sürenin alışıldığı gibi 1 sene değil 2 sene uzatılması gibi unsurlarla, aynı metinle tezkere Meclis’e gelse ve yine sadece CHP ve HDP ret oyu kullansa idi bugünkü anlamı ifade etmezdi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Kanal İstanbul’u inşa edecek firmalara ödeme yapılmayacağını açıkladığı gündem bu zamana Gara operasyonu eleştirisi, Merkez Bankası rezervlerinde bulunması gereken 128 milyar doların akıbeti, Merkez Bankası’nı ziyaret etmek gibi hamlelerle hem müstakbel iktidar partisi özgüveni ile hareket ediyor hem de gündem belirleyen adımlar atıyor. Kılıçdaroğlu’nun bu adımları, üç yıldır düzenli hazırladığımız PANORAMATR raporlarında doğrudan bir CHP oylarında yükselişine işaret etmiyor ama hem muhalefeti tahkim ediyor hem de iktidarı savunma pozisyonunda bırakıyor.
İşte Meclis’te gerçekleşen oylama ve CHP’nin tavrının bu çerçeve içerisinde değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak ana muhalefet partisinin tezkereye “hayır” oyunun bu genel çizginin dışına çıkan bir rolü de var. İktidar uzun süredir, ülke içindeki terör eylemleri son 30 yılın en düşük seviyelerinden birine gerilemiş olmasına rağmen güvenlik söylemi üzerinden tüm siyaseti belirleyen, sınırlayan bir çizgi izliyor. Bu da konu güvenlik ve terörle mücadele olduğunda muhalefet partilerinin tüm eleştirel tutumlarına rağmen iktidarın söylemlerinden uzaklaşamamasına neden oluyordu.
Gara operasyonunda alınan sonucu eleştiren CHP bu hâkim güvenlik söylemine ilk kez anlamlı bir perspektiften karşı çıkarken, tezkere oylaması bu güvenlikçi söyleme karşı duran pozisyona siyasal bir içerik kattı. CHP sadece anlık bir başarı-başarısızlık analizi üzerinden değil iktidarın güvenlik ve dış politikada yaklaşımına genel bir itiraz ile ret oyu kullandı. Her ne kadar tezkere konuşmasında CHP sözcüsünün “Esad’la görüşmek varken operasyona ne gerek var” gibi PKK’yı destekleyenin asıl Esad olduğunu bilerek görmezden gelen tutarsız ifadeleri olsa da kullanılan oy, konunun içeriğinden bağımsız olarak muhalefete iktidarın hâkim olduğu alanda bir manevra sahası açıyor. Nitekim ekonomik kriz ve yönetim boşluğu da iktidarın ve muhalefetin tavırlarının diğer alanlarda içerikten bağımsız olarak değerlendirilmesinin önünü açıyor.
Burada tezkerenin yerindeliğinin dışında, iktidarın güvenliği ve dış politikayı son on büyükelçi tartışmasında olduğu gibi sonuna kadar araçsallaştırması, güvenlik için atılacak adımlar konusunda toplumu ikna edecek moral üstünlüğü kaybetmekte olması, ülkeyi yönetmekte gösterdiği genel kapasite sorununun her alandaki güveni erozyona uğratması gibi faktörleri de yaşanan süreci değerlendirmek için akılda tutmakta fayda var.
Görünen o ki, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı hem kendi partisi hem de genel iktidar-muhalefet dengesinde muhalefet lehine olumlu sonuç üretmeye devam edecek. Ancak bu muhalefetin işinin kolay olduğu anlamına gelmiyor.
Özellikle son günlerde CHP Genel Başkanı’nın cumhurbaşkanı adayı olacağına ilişkin iletişim dili, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in başbakan olma talebi ya da yürütmeden sorumlu cumhurbaşkanı yardımcılığı açıklaması, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul sınırlarının dışında çizdiği profil, Mansur Yavaş’ın kamuoyu araştırmalarında gördüğü ilgi ve tüm bunların muhalefetin genişleyen oy tabanıyla birlikte değerlendirilmesi, ‘koltuk’ polemiklerinin ‘içerik’ ve alternatif siyaset üretimi süreçlerinin yerini alması riskini getiriyor.
Daha önce Erdoğan karşısında mecburiyetin getirdiği aritmetik zorlamasıyla oluşan ittifak mekanizması varken son günlerde yerleşen aritmetik üstünlüğün kesinleştiği algısı, siyasal aktörleri ayrı gündemler takip etmeye cesaretlendirirse muhalefet açısından daha bulutlu bir hava oluşabilir.
Takvim ne derse desin Ankara’da seçimin ve muhtemel bir değişimin rüzgarları esiyor. Önümüzdeki günlerde bu hızlanan gündem yeni gelişmeler, kombinasyonlar, birliktelikler ve farklı tercihler getirebilir.