NATO’da Türkiye’yi neden dinlemiyorlar?

İsveç ve Finlandiya beklendiği gibi NATO’ya tam üyelik başvurusunda bulundular. Türkiye de şimdiye kadar dillendirdiği pozisyonun gereğini yaptı ve iki ülkenin üyelik müzakerelerinin başlamasını konsey toplantısında veto etti.

Bundan sonra fotoğraf biraz daha netleşebilir diye umuyorum çünkü düne kadar yapılan açıklamalar açıkçası biraz kafa karıştırıyor. Neden karıştırıyor anlatayım.

İki ülkenin de NATO üyeliği yeni konuşulmaya başlanmadı. Yeni dediysem Rusya Ukrayna’ya saldırdığından beri konu gündemde. Hatta Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto ülkesinin NATO üyeliğini Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü, konuyu ilk Erdoğan’ın gündeme getirdiğini ve kendisine Türkiye’nin yaklaşımının olumlu olduğunu söylediğini anlattı.

Nasıl oldu da Erdoğan Finlandiya Cumhurbaşkanı’na bunu söyleyip sonra tam ters pozisyona geçti ayrı mesele ama konunun bir evveliyatı var. Benzer görüşmelerin İsveç’le de yapılmış olması muhtemel. Çünkü iki ülkenin de bir örgüte başvuruda bulunmadan önce üyelerle görüşmeden hareket etmesi çok normal değil.

Gelelim son Cuma gününe. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok da kafada soru işareti bırakmayacak şekilde iki ülkenin NATO üyeliğine sıcak bakmadığını ifade etti.

Üstüne de Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun ile basın toplantısında ola ki hala emin olmayanlar varsa diye daha da kesin bir dille konuştu: “Her şeyden önce Türkiye’ye yaptırım uygulayanların bu süreç içerisinde bir güvenlik örgütü olan NATO’ya girmelerine biz ‘evet’ demeyiz. Çünkü NATO o zaman bir güvenlik örgütü olmaktan çıkar, teröristlerin âdeta temsilcilerinin yoğunlaştığı bir yer hâline gelir. Buna ‘evet’ demek mümkün değil ve bir sokulduğumuz yerden bir daha sokulamayız. Kusura bakmasınlar.”

Burada Finlandiya Cumhurbaşkanı’ndan farklı olarak kafa karıştıran durum ise NATO yetkililerin ve diğer NATO üyelerinin sanki bu açıklamalar yapılmıyormuş gibi davranması.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg iki ülkenin başvurusunu alırken süreci çok hızlı tamamlamayı umduğunu söyledi. ABD Beyaz Saray Sözcüsü, Biden’ın mutabakattan emin olduğunu belirtti. Alman Başbakanı Scholz da Türkiye’nin evet diyeceğinden eminin olduğunu söyledi.

Ya Erdoğan’ın söylediklerini bu isimler bilmiyor, ya bilmiyor gibi yapıyorlar ya da bizim bilmediğimiz bir şey biliyorlar.

Bu bildikleri Erdoğan’ın günün sonunda, bugün ne derse desin, evet diyeceğini düşünmeleri olabilir mi acaba diye sormadan edemiyor insan.

Öyle ki bu tür anlaşmazlık durumlarında –ki benzer süreçlerde anlaşmazlık olması gayet doğaldır- en azından arabulucular olur, karşılıklı telefonlar açılır. Görünen o ki Erdoğan’ı ikna etmek için arayan da yok, Ankara’nın derdini dinlemeye ve sorunları çözmeye gelen de.

Gerçi haklarını yemeyelim. İsveç ve Finlandiya Türkiye’ye gelebiliriz dediler ama Erdoğan karnımız tok boşuna gelmesinler dedi.

Şu ana kadar en önemli temas Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ilgili bakanlarla yaptığı görüşmeler, bir de bu yazı yazılırken henüz gerçekleşmemiş olan ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ile randevusu.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı’nın da göreve gelmesinden beri birçok ülkeye üçüncü dördüncü ziyaretini yaparken Ankara’ya bir türlü yolunun düşmemiş olmasını da iki ülke ilişkileri açısından kritik bir nokta olarak hatırda tutmak gerek.

Son tahlilde Türkiye’nin özellikle İsveç’in NATO üyeliği ile ilgili endişeleri olmasını garipseyen kimse yok. İsveç bugüne kadar çatışma bölgelerinden uzakta, belli bir refah seviyesinde, doğrudan bir güvenlik riski almaksızın birçok konuda kendi “ilkeleri” doğrultusunda davranma tercihini kullandı.

Ancak mesele odağı güvenlik olan bir örgüte üyelik olduğunda Türkiye’yi o kadar da yok sayması mümkün değil. Burada soru hem Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO hem de Türkiye’nin kendisi için de önemli bir güvenlik riski oluşturan Rusya’nın dengelenmesi sürecinde Ankara’nın nerede duracağı.

Dış politikada hayat siyah-beyaz keskinliğinde akmıyor. Teröre destek vermek denildiğinde de Rusya’nın PKK’yı terör örgütü olarak görmediği, YPG’nin Moskova’da temsilciliğinin bulunduğu, Fethullah Gülen’in ABD’de yaşadığı gibi onlarca çelişik durum sayılabilir.

Geriye kalan temel bir sorun Erdoğan’ın bu resti neden yaptığı. 3 ihtimal sayacak olsak birincisi diplomatik pazarlık.

Orada eleştiriler pazarlığın içeriğine değil tarzına ve son tahlilde Türkiye’nin itibarını zayıflatacak olmasına yönelik. Eğer amaç pazarlık değil de toptan karşı çıkılacak ve son dakikada da tavır değiştirilmeyecekse o zaman ‘Rusya’ya tepki öyle kınama cümbüşü ile olmaz NATO gereğini yapmalı’ diyen Erdoğan’ın o sözlerini nereye koyacağız.

İkinci ihtimal iç siyaset için dış politikayı kullanmaksa bu durumda da içerde oy kaybını engellemek için diplomatik risk almanın ve itibarı zedelemenin hesabı yapıldı mı diye sormak gerek.

Son ihtimal Putin’in endişelerini gidermek ya da Putin’i ürkütmemek. Eğer mevzu bu ise NATO ve Türkiye’nin birinci güvenlik tehdidine karşı böyle bir tavrı Erdoğan bile almaz.

En azından insan böyle düşünmek istiyor.

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum