Nihai kabullenmeye doğru…

Kaçınılmaz kötü bir haberle karşılaşıldığında nasıl tepki verilir? İsviçreli psikiyatrist Kübler Ross bu tepkiyi beş evreye ayırıyor. Ross’un ölüm haberi alan hastaların bu gerçeği kabullenme süreçlerini analiz ettiği çalışması bugüne kadar birçok farklı çalışmaya ve analize de konu oldu.

Ross’a göre ölüm haberi alındığında kişi bunu ilk olarak doğrudan ‘inkâr’ ediyor. Gerçek olmadığını, olamayacağını savunuyor. Gerçek olduğunu bir nebze içselleştirince bu sefer gerçeğe duyulan ‘öfke’ içerde yaşanan travmanın dışavurumu oluyor. Arkasından yaşanan ‘pazarlık’ evresinde gerçeği farklı şekillerde paketleme, farklı formlara sokma ve bu yolla içselleştirme süreci yaşanıyor. Sondan bir önceki ‘depresyon’ aşaması aslında nihai kabullenmeye bir hazırlık. Ve bu dört aşamadan sonra kaçınılmaz gerçeği ‘kabullenme’ye sıra geliyor.

İşin uzmanlarının Ross’un değerlendirmesine birçok itirazı, ek aşamaları ya da farklı izahları var. Ama bu genel kabul, sadece ölüm karşısında değil birçok kötü haber ya da şok sırasında bazen bireylerin bazen ailelerin bazen de daha büyük şirket gibi organizmaların tepki gösterme süreçlerini izah ederken de yararlanılan bir kaynak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevcut ekonomik krizle ilgili konuşurken meseleyi artık yaşı 35 ve altında olanların sadece belgeseller, büyüklerin anılarından ya da internet arşivinden bulabildiği 2001 krizine getirmesi bana bu analizi hatırlattı.

Erdoğan, “Türkiye 2001’de baş gösteren ekonomik krizin etkilerini hala yaşıyor. Milyarlarca dolar milli servet batan bankalarda buharlaşmış esnaf ve sanayicimiz, tüccar ve çiftçimiz iflasın eşiğine gelmişti.” diyerek bugün marketten istediğini alamayan vatandaşın sorunlarının kaynağını 20 yıl öncesinde arıyor.

20 yıldır iktidarda olan, bu iktidarın ilk 4-5 senesinde bahsettiği 2001 krizinin etkisi ile mücadele etmiş ve sonra da başta IMF’ye olan borcun ödenmesi olmak üzere bu krizi aştığını söylemiş bir lider olarak bugün yaşanan krizin 2001 ile ilgisinin olmadığını muhtemelen kendisi de biliyor.

Ama bu söylemler ilk değil. Aslında mevcut krizi, krizin sonuçlarını ve ağırlığını kabullenme yolunda başta saydığım aşamalardan birini yaşıyor Cumhurbaşkanı.

Hatırlayalım. Türkiye anlık bir kriz yaşamıyor. Yapısal yönetim sorunlarından kaynaklanan zamana sâri bir ekonomik kriz içinden geçildiği için ilk başlangıç noktası kişilere göre değişebilir. Ama kur patlamalarının yaşandığı, Amerikalı rahip Brunson sebebiyle dönemin ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’yi tehdit ettiği ve ekonomik krizin görünür olduğu 2018 yaz ayları bir milat olarak alınabilir. Artık ekonomik krizin net bir şekilde konuşulduğu bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi krizi inkâr etmek şeklinde idi.

Nitekim tam da Brunson’ın ev hapsinin ve yurtdışı yasağının kaldırıldığı 2018 ekim ayında partisinin Kızılcahamam kampında Erdoğan aynen şu ifadeleri kullandı: “[CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu] Kriz diyor. Yav Türkiye’de bir defa kriz yok. Ekonomiyi öğren. Türkiye’de ekonomiyle ilgili bir manipülasyon var, manipülatif hareketler var.”

Krizin sebep olduğu pahalılık ve hayat şartlarının zorlaşması yaşananlara karşı öfkeyi beraberinde getirdi. Öfkeden nasibini ilk alanlar soğan ve patates ticareti yapanlar, marketler oldu. Erdoğan bu öfkesini de saklamadı.

Cumhurbaşkanı’nın “Öyle patates, soğan stokçuluğu, öbür tarafta birçok sebze, meyvede bu tür stoklar yapmak… Bunların bedelini ödeyecekler. Sonuna kadar ne gerekiyorsa cezai müeyyideler, para, öbür taraftan diğer yönleriyle bu konuyu da kovalayacağız.” açıklamasının ardından da tanzim satış düzenlemeleri geldi. 2019 yazına girerken havaların ısınması ile sebze-meyve fiyatları düştü. Tüccarlar, marketler de suçlanmaktan kurtuldu.

Araya Mart 2020’den itibaren pandemi girdi ve ekonomik kriz, herkesi evine kapatan salgın karşısında gündemdeki yerini kaybetti. Hayatın normalleşmesi ile ekonomik krizin etkileri ve krizin sonuçlarını kabullenme süreci kaldığı yerden devam ediyor.

Erdoğan’ın dilinde artık krizi inkâr yok. Öfke ve suçlama sona ermedi ve Cumhurbaşkanı’nın tarzına bakılırsa bunun bir sonu da olmayacak. Ama artık kriz var ve bu krizin aslında neden kaynaklandığına dair bir ‘pazarlık’ süreci yaşanıyor. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönem yaptığı açıklamalarla krizi kabullenen, sebep ve şartlarını ise kendince farklı şekilde izah eden bir tarz tutturmuş durumda. İki gün önce kullandığı “Hayat pahalılığı konusundaki sıkıntıları da biliyoruz. Fırsatçılarla mücadele etmek suretiyle enflasyonu kontrol altına alarak fahiş fiyat artışlarını önüne geçeceğiz.” sözleri de krizi kabullenme ancak sebebini farklı şekilde izah çabalarından biri idi.

Kübler Ross’un analizinin ekonomik kriz bağlamında işlemeye devam ettiğini varsayarsak, karşı karşıya olduğu birçok sorunu yönetme becerisi gösteremeyen iktidarın krize, krizin sonuçlarına ve artık oy oranlarına da yansıyan erimeye dair geçmesi gereken iki aşama kaldı.

Kaçınılmaz gerçek karşısında ‘depresyon’ ve ‘nihai kabullenme’…

Henüz ekran önünde olmasa da depresyonun emareleri iktidara yakın çevrelerde gözlenmeye başlayalı çok oldu. Oy oranlarının ifade ettiği kaçınılmaz gerçeği kabullenme süreci yaşanacak mı, yoksa sihirli bir değnekle Ross haksız mı çıkacak göreceğiz.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum