Raconun daha iyisi…
Bazıları olan bitene çok şaşırıyorlar.
Sedat Peker’in bir haftadır anlattıkları birçok kişinin ilk kez duyduğu detayları içeriyor.
Ama özellikle Ankara’daki ilişkileri bilen, yargıdaki kararların nasıl alındığına dair asgari fikri olan geniş bir kesim en fazla ‘bu kadar da olmaz’ diye şaşırabilir.
‘Bu kadar da olurmuş’. Hep birlikte gördük.
Belki de olanın sadece ‘bu kadarı’ ortaya döküldü. Şimdilik.
Gazeteci sıfatı altında iktidar kurgulama alışkanlığını meslek edinen, ilişki mühendisliği ile kariyer yapan, yumurtalarını bir sepete asla koymayıp ailece sepet ticaretine başlayan daha nicelerini de tanımayanlar tanır hale gelecek. Onu da sakin bir şekilde izleyeceğiz anlaşılan.
Sedat Peker’in açıklamalarının en az içeriği kadar üslubu önemli. Bugüne kadar diplomasiyi ve dünya liderleri ile muhatap olmayı ‘Sen kimsin!’ ile ‘Beraber çay içmişliğimiz var’ sarkacında yürüten, asayiş sorunları ile mücadeleyi de ‘bacaklarını kırın’ mantığı ile kurgulayan zihniyetle aynı üslup değil mi karşılaştığımız? Bu iktidar olma tarzına koalisyonun küçük ortağının ‘ya devlet başa ya kuzgun leşe’ merkezli kendisi dışında herkesi hain ilan eden tarzını da eklemek lazım.
Şimdi gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun aracısız, dolaysız, tercümesiz iletişim kurduğu bir kitle ile daha doğrudan ve daha içerden iletişim kuran bir aktör var karşımızda. Peker, siyasi figürlerin konumları itibariyle içine hapsoldukları bazı sınırları takmıyor. ‘Bana bu yapılır mı?’ ‘Kız çocuğu babası dünyayı yakar!’ ‘Yenileceksiniz!’ replikleri daha iyi bir kahraman, daha net bir delikanlı, daha güçlü bir kimlik sunuyor aynı insanlara.
Belki AK Parti ve MHP’den kopalı üzerinden zaman geçmiş seçmenler nezdinde değil ama ekonomik krize ve yönetim zaafına rağmen iktidar aktörlerinin kutsadığı ‘racon’ söylemini kendisine kriter alan seçmenler için daha âlâ ‘racon’ çıkabilecek mi merak ediyorum.
Eğer Peker’in ifşaatlar dizisinin toplum nezdinde bir etkisi varsa, ki bence var, bu en az söylediklerinin içeriği kadar üslubundan kaynaklanıyor. Bu üslup bugüne kadar iktidarın avantajı idi. Şimdi elleriyle kurduğu ve inanılır, geçer akçe haline getirdiği tarz kendine karşı işliyor. Soylu’nun direnemediği ve sessiz kaldığı da oyununu iktidarın diliyle kodlayan bir aktör karşısındaki çaresizlik.
Sosyal medyanın ne kadar etkili olduğu sorusu etrafında dolaşıp duruyorduk düne kadar. Sedat Peker amaçlarının hiçbirine ulaşamasa da bu soruyu rafa kaldırdı. Gördük işte bir tripod nelere kâdir.
İçeriğe gelince. Mahkeme kararı ile suçu sabit bir organize suç örgütü yöneticisi MHP’nin ısrarı, AK Parti’nin oyları ile serbest kalmışken, ‘mafya çökmesin’ diye marina sahibi olanlar devlet protokolünde ikram görürken, tam olarak neye şaşırıyoruz hâlâ?
Soruyu biraz daha ileri götürelim. Günlerdir tartıştığımız iddiaların ve ilişki ağının kimse farkında olmadan kendiliğinden olup bittiğini düşünen var mıdır? Mübariz Mansimov kimsenin haberi olmadan mı içeri alındı, kimse duymadan mı serbest kaldı?
Silivri Emniyet Müdürü’nün intiharı ile ilgili iddialar günlerce konuşuldu.
Sokağa çıkma açıklaması son dakika yapılınca insanların fırınlarda kuyruğa girmesi üzerine büyük bir erdem göstererek istifa eden İçişleri Bakanı artık on milyonların en ince detayına kadar dinlediği iddialar sonunda görevinde kalacaksa ya ilk istifada bir sorun var, ya da bugün koltukta oturmasında.
Diyelim ki Soylu istifa etti. Mevcut tartışmaların bir kısmı soruşturma bir kısmı hesaplaşma bir kısmı da siyasetin koridorlarında bir nihayete ulaştı.
Kişi merkezli yönetim tarzı değişmedikçe, iktidarlar hukuk ve sistem tarafından kontrol edilmedikçe bu kavgadan ne kazanmış olacağız?
15 Temmuz ödettiği büyük maliyetlerin yanında devleti yeniden kurgulamak, adil bir yönetim tarzını sıfırdan yazma fırsatı vermişti. Kullanamadık. Cumhurbaşkanı Erdoğan FETÖ’nün darbe girişiminin kendisine tanıdığı büyük meşruiyet zeminini kişisel iktidarını tahkim etmek amacıyla kullandı.
Şimdi Türkiye’nin önünde benzer bir imkân var. Sedat Peker’in ifşaatları üzerinden hukuk, sistem, kişilerin yetkileri ve sınırları, kolluk gücünün neye karşılık geldiği üzerine derinlikli bir tartışma yapabiliriz.
Bir daha kim İçişleri Bakanı olursa olsun, kim iktidarın küçük büyük ortağı haline gelirse gelsin hukukun çizdiği sınırların üstünde olamayacakları bir sistem inşa edilebilir.
Ülkeyi mafyadan, sadece hukuk ve suçlulara karşı eşit davranacağına herkesin güveneceği bir yargı koruyabilir.
Aksi taktirde herkesin ilgisini çeken bu konuşmalar ve ifşaatlar koltukların ve ayrıcalıkların orta vadede değişmesine yarar. Sonra benzer bir sistem başka aktörler tarafından yeniden kurulur.