Rusya’dan endişelenince NATO’cu mu oluyoruz?

Putin Pandora’nın kutusunu açtı diyeceğim ama o kutu açılalı aslında çok oldu.

2008’de Gürcistan’a Rus askerleri girdiğinde tarihi okumasını bilenler için şaşıracak bir şey yoktu. Türkiye açısından o gün krizi kontrol etmek, sorunun Gürcistan-Rusya krizinden Rusya-NATO ve boğazlar gerilimi nedeniyle Türkiye-Rusya krizine dönmemesi birinci öncelikti.

Keşke kriz o gün tırmansa ve Rusya daha ileri gidemeyeceğini anlasa idi daha mı iyi olurdu onu bilmek mümkün değil. Ama ne Batı’nın Rusya’yı kontrol edecek iradesi ve vizyonu vardı ne de Ankara’nın o günkü çıkarları öyleydi. 2009’da Putin’in Türkiye’ye ilk kez gelen Rus-Sovyet lider olmasını da biraz bu politika sağladı zaten.

Ukrayna ile Rusya arasındaki krizden bu iki ülkeden sonra belki en kötü etkilenecek üçüncü ülke Türkiye. İkisi ile toplam 40 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var. Üstelik ülke olarak krize kötü bir durumda yakalandık.

Birincisi ekonomi bu tür bir şoku kaldıracak durumda değil. Kriz durumları için herkesin bir ihtiyat akçesi bilemedin kefen parası olur. 128 milyar dolar tartışması iktidarın bu paraları bir kalemde üstelik kimseye de söylemeden nasıl yaktığını gösterdi. Şimdi Allah muhafaza askeri gerilim olsa yüksek faizle borçlanıp muazzam bedellerle döviz temin etmekten ya da milletin tasarruflarını vatan için toplamaktan başka o gerilimde orduyu ayakta tutmanın şansı yok.

İkincisi de uluslararası güç dengelerinde ekonomik tabirle açık pozisyondayız. Bir tarafta ölçüsüz ve öngörüsüz derinleşmiş bir Rusya ilişkisi diğer yanda Türkiye ile ciddi güven bunalımı yaşayan bir Batı ittifakı ve NATO yapısı.

Daha düne kadar S-400 gibi anlamsız bir angajmana girilmemesini savunanlara ‘yerli milli’ nutuklar atanlar şimdi NATO olmasa Rusya Türkiye’ye de tehdit olur mu noktasına geldi. Şaka değil. Rusya daha önce yaptı, yine yapmayacağının da Rus muhiplerinin iyi niyetlerinin dışında bir garantisi yok. Türkiye neden NATO’ya koşa koşa üye olmuştu biraz okunsa hiç fena olmaz.

Türk Hava Kuvvetleri’nin daha 3 gün önce Amasya Merzifon’dan kalkan 8 F-16 uçağının “Deniz Üstü Yüksek İrtifa Önleme Eğitimi” görüntüleri hele de tam bugünlerde Ukrayna’ya sattığımız İHA’lara karşı yayınlanmadı sanırım. O üs niye Karadeniz’dedir sorusunu da buraya bırakıp geçelim.

İdlip’te 35 Türk askerinin şehit edilmesi de dahil olmak üzere 93 Harbi’nde Bakırköy Belediyesinin sınırlarına kadar gelen Rusya’nın tüm adımlarını konjonktürel, Türkiye’nin ekonomisinde ve askeri güvenlik doktrininde yeri olan Batı kampının Türkiye’ye karşıtı adımlarını stratejik olarak okumak için en azından fotoğrafı eksik okumak gerek.

Türkiye’deki Rus lobisinin çelişkilerini ve her şeye Batı karşıtı pencereden bakmasının tutarsızlığını dün (23 Şubat) Yıldıray Oğur köşesinde gayet net anlatıyor. Ancak bu karşıtlık dünya ve jeopolitik algısındaki sapmanın ötesinde Türkiye’nin bugünkü ve gelecekti güvenlik perspektifine zarar verir bir noktaya geldi.

Kısa süre önce, benzer kalabalıklar toplamakta zorlanmayan Türkiye İşçi Partisi’nin kongresinden yükselen yeni sol heyecanlarına kapılanların TİP Genel Başkanı’ndan gelen ‘NATO bir terör örgütüdür’ açıklaması ile ayakları suya değmiştir umarım. Ne de olsa Türkiye de terör örgütün en büyük ikinci gücü.

Rusya’dan endişe etmek için NATO’cu, Atlantikçi, Amerikancı olmaya gerek yok. Ayaklarınız bu topraklara basıyor ve tarihi de televizyon dizilerinden öğrenmiyorsanız hadi meşhur tabirle cidden yerli ve milli olmak yeterli. Bunu kabul ettikten sonra Rusya düşmanı olun diyen de yok.

Ankara en azından şu ana kadar krizi yönetmede yanlış yapmadı. Bunda zaten süreçte aktif rol oynamamasının da etkisi var. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması itiraf edeyim beklentilerin üzerinde net bir ton taşıyordu. Bugüne kadar krizle ilgili süreçlerin dışında kalan Erdoğan’ın NATO toplantısı için Afrika seyahatini kesip dönmesi de kötü değil.

Erdoğan’ın konuyla ilgili “NATO bu video konferans zirvesiyle beraber artık tavrını belirlemelidir, ne yapacaksa yapmalıdır. Malum, şu ana kadar Ukrayna’ya ciddi manada bir asker gönderme gibi durumla karşı karşıya henüz kalmadık. Herkes sadece laf yapıyor, iş yapan yok.” sözlerinin reel dış politik siyasette karşılığının olmadığını bir kenara koyarsak en azından görüşmelerle varlığını hissettirmesi önemli.

Son tahlilde Putin’in son açıklamaları uzun süreli denetlenmeyen kontrolsüz gücün bir lideri getirebileceği noktayı gösteriyor. Artık her istediğini, sadece öyle inandığı için, yapabileceğini düşünen bir figür var karşımızda. Rus devlet yapısında gidişattan endişe duyanlarını olduğunu varsaymak çok da zor değil. Sonuçta Putin gibi SSCB’nin yıkılışını, askeri gücün koca bir komünist imparatorluğu tutmaya yetmediğini, sonrasında ödenen ekonomik, toplumsal ve siyasal sonuçlarını görmüş bir nesil var Kremlin’de. Hepsi de “tarihin akışında sıra bizde” diye mi düşünüyor emin değilim.

Ama Türkiye’de tarih bizim yanımızda akıyor ve sıra bizim diyenler var, ülkeyi götürmek istedikleri yer de pek parlak değil.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum