Suriyelilerin geri gönderilmesi

Muhalefetin, biraz da kamuoyundaki tepkiyi bir seçim yatırımı olarak görerek gündeme taşıdığı göçmenler meselesi Ankara’yı da harekete geçirmiş görünüyor.

Yapılan çalışmalar ne kadar ciddi sonuç verir ayrı mesele. Ama iktidarın ya meselenin hassasiyetini kavrayamadığı için ya başka gündem maddelerinden başını kaldıramadığından ya da sürece hâkim olamaması nedeniyle meseleye tepki vermekte gecikmesi tartışmaların derinleşmesine neden olmuştu. Afganistan’dan gelenlerin istedikleri gibi ülkeye girebildiklerinin görüntülerinin kamuoyuna yansıması, CHPli Bolu Belediye Başkanı’nın ırkçı tutumu, şu an partisinin disiplin kuruluna sevk edilmiş bir siyasetçi olarak Bolu’da muhalefet ittifakının meclis üyelerinin oyları ile ırkçı politikalarını uygulamaya sokabilmesi ve özellikle de Ankara Altındağ’da yaşananlara merkezi otoritenin müdahale edememesi endişeleri artırmıştı. Eski süreçlerin devamı da olsa iktidarın sorunla ilgilenildiğini kamuoyuna anlatması bile sonu belirsiz bir süreçte sürüklenildiği hissinin azalması açısından önemli.

İlk açıklama Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi. Çavuşoğlu, “Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’yle, Suriyeliler başta olmak üzere mültecilerin ülkelerine döndürülmesi için çalışmaların” yapıldığını söyledi. Bakanın “Bu işin bir sorun olduğunu görüyoruz, toplumda bir rahatsızlık da var ama bu işe ırkçı ve faşizan bir yaklaşımla bakmak son derece yanlıştır.” tespiti önemli.

Aslında Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları iki yıl öncesine gidiyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve komşu ülkelerle, Suriyeli sığınmacıların bulundukları yerdeki imkanlarının dış yardımlarla iyileştirilmesi ve imkân varsa ülkelerine geri gidebilmeleri için görüşmeler başlamıştı.

Cenevre’de ve Ankara’da BMMYK Grandi ile mesele 2020 şubatında ele alındı. Suriyelilere ev sahipliği yapan komşu ülkeler de bakan düzeyinde toplandı. Ama Mart itibarıyla tüm dünyayı saran Covid-19 salgını başka her konuyu olduğu gibi bu konuyu da rafa kaldırdı. Normalleşmenin başlaması ile aslında yapılan bu sürecin yeniden canlandırılması.

Bu çabalar tümüyle sonuçsuz değil. Barış Pınarı Harekâtı’ndan bu yana son iki yıl içerisinde 450 bin Suriyeli ülkesine döndü. Tersten okuyacak olursak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dün verdiği rakamlarla Türkiye’de 3 milyon 710 bin değil 4 milyon 160 bin Suriyeli bulunacaktı. Yine Göç İdaresi Başkanlığı’nın rakamlarına göre bu sayı İstanbul’daki tüm Suriyeliler kadar bir grubun ülkesine dönmüş olmasını ifade ediyor.

5 Mart 2020’de İdlib’te sağlanan ateşkes sonrasında ise İdlib içinde evlerinden kaçmış 550 bin kişi evine geri döndü. Ama hala 4 milyona yakın bir nüfus geleceği belirsiz bir şekilde bekliyor, çoğu da kamplarda.

Burada iki temel sorun var. Birincisi, her halükârda kısa ve orta vadede ülkelerine dönmeyecek, dönemeyecek olan Suriyeliler için anlamlı entegrasyon politikaları geliştirilmesi gerekiyor. Suriyelilerin ülkelerine dönmesini istemek başka, sahadaki gerçeklere göre sorunu yönetmek başka. Türkiye’de “Suriyeliler için entegrasyon politikaları geliştirilsin.” demeyi “Yaşasın iyi ki Suriyeliler geldi, sakın da gitmesinler.” demekle eş tutan bir yaklaşım var.

Klasik olacak ama karanlığa küfretmenin kimseye bir faydası yok.

Suriyelilerin imkânlar ölçüsünde geri gönderileceğinin ve bu konuda çalışmalar yapıldığının kamuoyu ile paylaşılması ilerde Türkiye’ye dönük muhtemel insan hareketlerinde de yavaşlatıcı bir etkide bulunabilir. Ama Suriye’de bir istikrar sağlanmadan bunun kesin etkili olmasını beklemek anlamsız.

İkinci sorun da burada devreye giriyor. Birleşmiş Milletler’in Suriye İnceleme Komisyonu’nun iki gün önce açıkladığı rapora göre “Suriye, sığınmacıların onurlu ve güvenli şekilde geri dönüşü için hala uygun değil ve geçtiğimiz yıl içerisinde yaşanan çatışmalar ve artan şiddet bu konuda umut vermiyor”.

Beşşar Esad yönetimi ise, Türkiye’deki muhalefetin ‘anlaşır göndeririz’ politikasını boşa çıkaracak şekilde sığınmacıların geri dönmesini istemiyor. Hem zaten yönetmeye daha uygun hale gelmiş nüfus yapısının bu şekliyle kalması kendisi için daha iyi hem de geri dönmeyi imkânsız hale getirmek için gidenlerin mallarına el konulmuş ve rejime yakın kişilere dağıtılmış durumda.

Tüm bunların ötesinde ise odadaki fil Moskova. Rus yönetimi son dönemde İdlib’te Türkiye’nin kontrol bölgesine dönük taciz atışlarına izin vererek Ankara üzerindeki baskısını sürdürüyor. Son tahlilde Moskova ile bir mutabakata varmadan bu konuda adım atmak neredeyse imkânsız. Rusya’nın Türk Silahlı Kuvvetleri askerlerinin can güvenliğine kasteden tutumunun kısa vadede değişmesi zor. Üstüne de İran’da sertlik yanlısı ve Şii taassubu güçlü yeni yönetimi ekleyince sorun daha içinden çıkılmaz bir hale geliyor.

Ne kadar zor olursa olsun, toplumda yükselen yabancı düşmanı tepkinin kontrolden çıkmasını engellemek için iktidar daha fazla gayret göstermek zorunda. Gösterdiği bu gayreti ve duyarlılığı da anlatması gerekiyor.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum