Yurtta gerilim dünyada barış

Ankara bir süredir dış politikada sessiz bir barış güvercini politikasına evrilmiş durumda.

Bunun temelde iki sebebi var. Birincisi Ankara kaynaklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan içerde yaşadığı tıkanıklığı, ekonomik problemleri, siyaset üretememe darboğazını dış politikadaki açılımlarla telafi etme çabasında. Buna uluslararası konjonktürün, özellikle ABD’de Joe Biden’ın başkanlığa seçilmesinin farklı bir yol izlemenin maliyetini Erdoğan açısından artırmasının ciddi rolünü eklemek gerek.

İkinci sebep ise dış kaynaklı. Yabancı aktörler Türkiye ile sorun çıkarmaya pek de hevesli değiller. Bir yerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu hafta meclis grup toplantısında kullandığı “Gittiğim hiçbir yerde ne Erdoğan’ı ne de partisini konuşacağım. … Erdoğan’ı artık konuşmanın bir anlamı yok. … Erdoğan’ı konuşacağımıza ülkenin verimliliğini nasıl artıracağız, diye konuşmak zorundayız.” ifadelerinin diplomatik yansıması yaşananlar.

Kılıçdaroğlu bunu ne kadar başarabilir bilemiyorum. İç siyasette çok da mümkün değil. Ama yabancı aktörler nezdinde bir süredir benzer bir politika devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde Erdoğan’ın yabancı ülkelerle ilgili programlarının duyurularına bakınca BM’nin New York’taki herkesin gittiği genel kurul toplantılarını, G20 zirvesi gibi çok taraflı zirveleri bir kenara bırakırsanız özellikle batının vitesi boşa attığı hemen görülüyor.

Birinci sebebe dönersek, Ankara elinden gelse sorun yaşadığı herkesle yeniden masaya oturmanın arayışında. Sadece kısa sürede yapılan açıklamalara, atılan adımlara bakmak bu politikanın işaretlerini görmeye yeter.

Ermenistan’la normalleşme bu çabalarından en sahici olanı görünüyor. Karabağ sorununun Türkiye’nin de rolü ile Azerbaycan lehine çözülmesi bu sürecin altını dolduruyor. Şubat ayından itibaren haftada 6 uçuşla Erivan-İstanbul seferleri başlıyor. İşin uzmanları özellikle diplomatik ilişkilerin ve soykırım iddialarına dair müzakerelerin kısa vadede bir raya oturmasının beklenmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Öyle de olsa gelişmeler iki ülke açısından önemli.

Fazla anlam yüklemek bazen aşırı oluyor ama Hrant Dink’in devletin içindeki çeteler marifeti ile katledilmesinin yıl dönümünde bu açıklamanın yapılmasını bir yere not etmekte fayda var. Ne suçu örter ne acıyı hafifletir. Ama insana normalleşmenin sadece karşılıklı uçak seferlerini aşan bir bağlamı olması gerektiğini hatırlatıyor.

Aynı gün THY, Gaziantep ile Erbil arasında seferlerin başlayacağını da duyurdu. Bu da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri göz önüne aldığımızda Erbil’deki artçılarının ve anlamının Ankara’dan daha yüksek olduğu olumlu bir adım. Tabii asıl beklenti Diyarbakır ile Erbil seferlerinin başlaması ama şarkı sözünden linçe bahane çıkarılan bir ortamda beklentileri makul tutmak gerek.

Bu sembolik adımların ötesinde Erdoğan’ın asıl yapmak istediğinin işaretlerini İsrail ve Körfez’deki Arap ülkeleri ile kurmaya çalıştığı ilişkiler veriyor.

İsrail Cumhurbaşkanı ile mümkün olan her fırsatı telefonla konuşmak için bir fırsata çeviren Erdoğan muhatabını da Türkiye’ye davet etti. Tel Aviv bu çağrıya pek de heyecanla sarılmadı ama Erdoğan İsrail üzerinden batıya ‘uyumlu’ bir mesaj vermeyi umuyor.

Şu an iki ülke ilişkilerinin özel olarak gerilmesini gerektiren bir sebep yok, doğru. Ama bir an önce düzelmesi için de en azından karşıda bir heyecan yok. Kaldı ki İsrail özellikle Şeyh Cerrah’ta ve Gazze’de Filistinlilere karşı uyguladığı baskı politikasında bir değişikliğe gitmiş değil. Yani ‘eski Erdoğan’ istese gemileri rahatlıkla yakabilir. Ama görünen o ki istemiyor.

Birleşik Arap Emirlikleri ile baş döndüren hızda düzelen ilişkilerden dün bir swap anlaşması çıktı. 18 milyar dirheme karşılık 64 milyar Türk lirası değerinde, Gelecek Partili Kerim Rota’nın tabiri ile hatır çeki alındı. Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere Ankara’nın hassasiyetlerindeki hızlı değişimin sonuçlarını da bu şekilde görmüş olduk.

Asıl adım ise Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek olması. Burada da gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Krallığın İstanbul konsolosluğunda doğranarak öldürülmesinin unutulması için Ankara açısından gerekli şartlar oluşmuş durumda. İlk ziyaretin Riyad’dan Ankara’ya değil Ankara’dan Riyad’a yapılması da ayrıca bir detay olarak duruyor. Gerçi BAE ile de benzer bir ziyaret planlanmıştı ama şimdilik olmadı.

Milliyetçi bir iktidarın ve onu kendi halkını baskı altında tutmakla eleştiren muhalefetin, Kazakistan’da yüzlerce insanı öldüren bir yönetime destek çıkmasını da bu genel fotoğrafa yerleştirmekte fayda var.

Ukrayna’da Batı’nın gücünün ve Biden’ın Rusya’ya karşı test edileceği kritik bir eşikte Ankara yine Kırım’daki çıkarlarının, Kiev ile ilişkilerinin ve Moskova’ya bağımlılığının arasında ip üstünde dengede durmaya çalışıyor. Asıl kavgaya Türkiye’nin karışmasını kimse pek istemediği için kriz hafif atlatılabilir.

Çin’le ne pahasına olursa olsun ilişkileri bozmamak için her şeyin yapılabileceğinin sadece bir işareti, neredeyse tüm dünyanın Uygur Türklerine uygulanan soykırım nedeniyle boykot ettiği Pekin olimpiyatlarına Erdoğan’ın katılmakta beis görmemesi.

Görünen o ki Türkiye’de seçimler yaşanana kadar Ankara’nın uzun vadeli bir stratejiye yaslanması imkansıza yakın. Buna ne Türkiye’nin nefesi yetiyor ne de dışarının niyeti var.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum