Bir fil az gelir bir fil daha verelim

NASREDDİN HOCA VE TİMUR’UN FİLİ

Timur, Anadolu'ya filleriyle gelmiş, otağını Akşehir’e kurmuş. Fillerinden bir erkek fili de Akşehirlilere emanet etmiş.

Fakir halk file bakmak için bin bir zorluk çekiyormuş. Bu yetmezmiş gibi, fil halkın bağına bahçesine de zarar veriyormuş.

Halk Nasreddin Hoca'ya gelerek:

"Biz perişan olduk. Hünkâr seni dinler, bir konuşsan da filini bizden alsa” demişler. Halkı dinleyen Hoca:

“Hep birlikte gidip Timur’a derdimizi anlatalım” demiş.

Hoca önde, halk arkada yola koyulmuşlar.

Hoca’nın arkasındaki halk yol boyu azalmış. Otağın kapısına geldiklerinde Hoca arkasına bakmış, kimseyi görememiş.

Hoca Timur’a ziyaret sebebini açıklamış:

"Hünkârım, Akşehirli sizin fili çok sevdi. Yalnız halk hayvanın yalnızlığına üzülüp duruyor. Eşi yok, ailesi yok. Ferman buyurur yanına bir de dişi fil verirseniz memnun olacaklar.”

Timur Hoca’nın isteğini kabul etmiş, “halka müjdeyi verebilirsin” demiş.

Hoca, ziyaretten dönerken, yol boyu Hoca’yı terk edip yalnız bırakan halk:

“Ne oldu Hoca? Filden ne zaman kurtuluyoruz?” diye sormuşlar.

Hoca cevap vermiş:

Hünkâr, sizin file arkadaş olarak bir de dişi fil veriyor!..

Nasreddin Hoca Timur’la aynı dönemde yaşamamıştır. Ancak halk irfanı kendi söylemek istediklerini de ona mal etmiştir.

Bu ibretlik hikâyeyi derin halk irfanının yansıması olarak dikkate alırsak, bu fıkra ile şu söyleniyor:

“Bir haksızlığı engellemek için çaba göstermeyenler haksızlığın daha büyüğünü hak ederler.”

HAKSIZLIĞIN GÖRMEZDEN GELİNMESİNİN İKİ ÖNEMLİ SEBEBİ

Kayırmacılık (nepotizm) hastalığı haksızlığın görmezden gelinmesinin en önemli sebeplerinden biridir.

Ne zaman kayırmacılıktan bahsetsek, merhum Hasan Celal Güzel’le ilgili bir anım aklıma gelir.

Hasan Bey Türkiye Zirai donatım Kurumu’nda (TZDK) Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordu. İktidarda Milli Cephe Hükümeti vardı. İktidardaki partinin bir il teşkilatı Hasan Bey’i ziyaret ediyordu. Ben de rahmetlinin odasındaydım. Heyet Hasan Bey’e bir de referans mektubu getirmişti. Mektubu okuduktan sonra Hasan Bey heyetten isteklerini sordu. Heyet TZDK Bölge Müdürü’nün görevden alınmasını, yerine de kendi önerdikleri birinin atanmasını istiyordu. Hasan Bey’le aralarında şöyle bir diyalog geçti:

-Müdürün görevden alınmasını neden istiyorsunuz?

-Uyumlu çalışamıyoruz.

-Adamın bir hırsızlığını veya namussuzluğunu gördünüz mü?

-Hayır ne hırsızlığını ne de namussuzluğunu görmedik. Ama partiyle daha uyumlu birinin Bölge Müdürü olmasını istiyoruz.

Bu cevap üzerine Hasan Bey masasındaki referans mektubunu yırtıp çöp sepetine attı ve “Beyler biz burada partiye değil devlete hizmet için görev yapıyoruz” dedi. Bu sahne ömrüm boyunca unutamayacağım anılarım arasında yer aldı. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun bu Güzel insanın.

İnsanlar, kendi ailelerinin, yakınlarının, bağlı oldukları cemaat ve derneklerin, destekledikleri partinin, çıkar ortaklığı yaptıkları kişilerin zarar göreceği düşüncesiyle, haksızlıkları görmezden gelirler. Aile şirketlerindeki iktidar çatışmalarında; gücü eline geçiren grubun kendi iktidarlarını koşulsuz desteklemeyenleri, akli ve ahlaki hiçbir gerekçeye dayanmadan, tasfiye ettiklerini sıkça görüyoruz. Aynı şekilde, kamu yönetiminde ihale, atama ve yargılamalarda kayırmacılık yapıldığından sıkça şikâyet ediyoruz. Yakın zamanda yaşadığımız, KPSS sınavından yüksek puan alanların mülakatlarda elenmesi kamudaki partizanlık (nepotizm) uygulamalarından sadece biriydi.

Haksızlığı engelleme veya görmezden gelmenin bir diğer önemli sebebi “toplum için ferdin feda edilebileceği” anlayışıdır. Bu anlayış “kamu yararı” ilkesine dayandırılır.

Oysa, “kamu yararı” ilkesi, haksızlığı mazur gösterici bir tarzda yorumlanamaz, “hukukun üstünlüğü” ve “suçun şahsiliği” ilkeleri ile birlikte dikkate alınmalıdır. Bir ferde karşı gerçekleşmiş hukuka aykırı bir eylem, “kamu yararı” bahanesi ile meşrulaştırılamaz. Özellikle ceza hukuku uygulamalarında, “suçun şahsiliği” ilkesi çerçevesinde, hangi gerekçeyle olursa olsun, kişiler işlemedikleri bir suçtan dolayı toplum menfaati gözetilerek cezalandırılamaz, kimseye potansiyel suçlu muamelesi yapılamaz.

Muhafazakâr ve sosyal demokrat siyasetçilerimizin, Edebali’nin, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesini müştereken sloganlaştırdıklarını biliyoruz. Keşke, sloganlaştırdıkları bu ilkeye riayet etseler de bunca haksızlığa tanıklık etmesek…

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum