Rektörler yargılanmalı!
Başlığa bakıp da kinaye yaptığımı düşünmeyin, bu düşüncemde gerçekten samimiyim. Ülkemizde bazı temel ilkeler yerleşmiş olsaydı bugün pek çok rektör kamu kaynakları ve mevcut insan sermayemizi çarçur ettikleri için yargılanıyor olurlardı.
Üniversitelerimizin neden dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına girmediği elbette önemli bir problem ve sebepleri araştırılmalı. Nitekim Taha Akyol hocamızın son röportajı bu acı tablonun nedenleri hakkında bizi bilgilendiriyor. Ama gelin görün ki bizler koca bir asrı ilericilik-gericilik açmazında kılıkla kıyafetle, saçla başla uğraşarak, çağı ıskalama yarışı içinde geçirip durduk.
Bugün Milli Eğitim Bakanlığının önüne yığılmış 700 bin civarında öğretmen aday adayı var ve bu sayı önümüzdeki birkaç yıl içinde 1 milyonu aşacak. Atama bekleyen öğretmen aday adayı sayısındaki bu korkunç rakamın ortaya çıkmasında birçok suç ortağı var. Başta son 40 yılda açılan ve var olan üniversitelerde görev yapan rektörler-dekanlar ile plansız programsız bir şekilde açılan bu bölümleri ve şişirilen kontenjanları denetlemeyip buna izin veren YÖK yönetimleri ile geçmiş tüm hükümetler de suç ortağıdır.
Dünyanın herhangi bir yerinde 7.5 milyon üniversite öğrencisinin varlığı göz kamaştıracakken bizler sonumuz ne olacak diye kara kara düşünmekteyiz.
İlk 500’de doğru düzgün birkaç üniversitemizin olmamasını PİSA sonuçları ile okuyabiliriz. Ancak geçmişte sınırlı sayıda üniversitelerimizin olduğu ve öğrencilerin çok ciddi elemelerden geçtikleri dönemlerde de akademik hayatımız yeterince iyi olmadı.
Üniversitelerimizde Darülfünun’dan bugüne kadar birçok tasfiyenin yaşandığı düşünülürse zaten bilimsel bir nosyonun ülkemizde kolay kolay oluşamayacağı da açıkça ortaya çıkar. Cemil Meriç’in tespiti ile özgür düşüncenin kaleleri olması gereken üniversitelerimizin düşüncenin kuduz köpek gibi kovalanmasında en önde gittiklerini unutmamak gerek.
İsmail Beşikçi’nin tüm gençliğini ve en verimli olabileceği yıllarını hapiste geçirdiğini hatırlatmak sanırım anlayanlar için yeterlidir.
Bizler hala özgürlüğün fazlasının zarar olduğunu düşünen bir zihniyet dünyasına sahipken kimsenin kimseyi suçlama hakkı olmamalı. Bu açıdan Muhafazakârından Kemalist’ine Milliyetçisinden Sosyalistine bu ülkede hiç kimsenin eli bir diğerinden daha temiz değil. Özgürlüğü sadece kendimize hak gören hastalıklı ortak bir kültürün parçasıyız maalesef.
Bugün Nobel ödülü alan tek bilim adamımız Aziz Sancar’ın da bu ödülü Türkiye’de yaptığı çalışmalarla almadığını hatırlamak bile bize yetmeli. Bugün Avrupa’dan Amerika’ya dünyaca saygın pek çok üniversite ve kurumun bünyesinde çalışan yüzlerce değerli bilim insanımız var ve yaptıkları çalışmalar ile bizleri gururlandırıyorlar.
Ama işte tam da orada kocaman bir AMA’sı var işin. Neden bu isimler gurbet ellerde gösterdikleri üretkenliği bu topraklarda GÖSTEREMİYOR?..
Aslında sebebi hepimiz biliyoruz ama bilmiyormuş gibi yapmak biraz işimize geliyor.
Zaten kendimizi de halkımızı da kandırmayı önemsemediğimiz için önümüzde dağ gibi yığılan işsiz üniversiteli gençleri de kendi çocuğumuz olmadığı sürece fazla önemsemiyoruz.
Eski Milli Eğitim Bakanlarımızdan Ömer Dinçer dobra dobra gerçeği yüzümüze vurduğunda azline giden süreci hızlandırmıştı. Sayın Dinçer’in doğru sözü maalesef yanlış üsluba kurban gitti.
Dinçer’in o günkü uyarısı dikkate alınıp önlem alınsa idi bugün MEB’in kapısına yığılan öğretmen aday adayı sayısı artıyor değil azalıyor olacaktı ama öyle olmadı.
Bugünlerde Bursa Veteriner Hekimler Odası Genel Sekreteri Melike Baysal’ın her ile açılan Veterinerlik Fakülteleri için verdiği tepki bu açıdan oldukça degerli.
İşin bir de ikiyüzlülük kısmı var. MEB’in kapısında bekleyen yüzbinlerce öğretmen aday adayı öğretmen olmak için kapılarından girdikleri bölümlerden mezun olduklarında ÖĞRETMEN OLAMAYACAKLARINI ya da olma ihtimallerinin çok düşük olduğunu BİLEREK yıllarını heba ettiler. Bu durum pek çok diğer bölüm içinde geçerli.
Yani bu kandırma tek taraflı değildi. Devlet-Aile-Öğrenci hep birlikte birbirimizi çok güzel kandırdık ve kandırmaya da devam ediyoruz.
Bize de Kastamonulu misali “Düzelü be!..” demek düşüyor.