Evre B. Clarke’ın tanıklığı
"Hayatın karşısında en çok utanmamız gereken şey, onun bizi alçaltmaya gücünün yetebilmesidir.”
Camus bu sözü yazarken, kötülüğün sıradanlaştığı, ölümün ekran görüntüsü gibi dolaştığı bir çağın mümkün olabileceğini belki bilmiyordu. Fakat biz biliyoruz. Her sabah o çağda uyanıyoruz. Ve “bu zamanın karşısında, sarsılmadan durabilen insanlar hâlâ var mı?” diye sorduğumuzda gözümüz, başka kimseyi değil, Evre Başak Clarke’ı arıyor.
Geçmişini bildiğim birisi. Kuzenim. Bu yüzden onu anlatmak hem cesaretle hem de dikkatle yürünen bir yol benim için. Çünkü bu tanıklık yalnızca dışarıdan bir gözle değil, içten bir bağla yazılıyor. Uzun süredir zorlu bir hastalıkla yaşıyor. Ama sadece bedeninin değil zamanın, toplumun ve insanlığın sınırlarına da sabırla direnen bir hayatı sürdürüyor.
Evre’nin hikâyesi, teşhis konduğu andan itibaren dramatik bir anlatıya dönüşmedi. Aksine, derin bir yaşama biçimine dönüştü. Hayatının içinde de yalnızlığı bir kaçış değil, bir yoğunlaşma olarak seçmiş bir karakter. Ne acısını teşhir etti ne de sessizliğini geri çekilme hâline getirdi. Bu yüzden onun varlığı, yalnızca bir hastalıkla mücadele olarak tanımlanamaz. İncelik, sabır, zekâ ve direnişle örülmüş bir bilinç hâli.
Bu yazıyı yazma nedenim, zamanın içinden geçen muhteşem bir tanıklığı kayda geçirmek. Kendisini başına gelenle değil, başına geleni nasıl taşıdığıyla anlamlandıran hastalığına değil, hayatına, sevdiklerine, sanatına sabitlenen birini anlatmak, şimdiye kadar yazdığım her yazıdan daha özel bir yerde duruyor.
Ondan her haber almak istediğimizde, tüm olanlara teslimiyetle değil, içselleştirilmiş bir vakarla duran birisini görüyoruz. Ne kaderciliğe ne öfkeye ne inkâra ne de dramaya yaslanan bir duruş bu. Bütün bunların arasında kırılmadan, kendine ait bir çizgide yürüyen bir bilinç hâliyle var oluyor. Rilke’nin dediği gibi, “hayatın tüm acılarını sanat hâline getiren ruh, en sessiz olanıdır.” Evre, o sessizliğin içinde devinen bir ahlaki bilinçtir.
Bedenine sızan haberi -adı konmuş bir hastalığı- kamusal teşhire dönüştürmeden, sahici bir tanıklık alanına çeviriyor. Paylaştığı her kare, her cümle, her renk seçimi “başımıza gelenin biçimini biz belirleriz” diyen içsel bir estetiğin yansıması. Ne kadar büyürse büyüsün kötülük, onun sadeliğine temas edemiyor. Ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın kayıtsızlık, onun dikkatini dağıtamıyor. Ne kadar olağanlaşırsa olağanlaşsın ölüm, onun yaşama tarzını silikleştiremiyor. En kötü insana dahi sabırla, tahammül sınırlarını zorlayan bir zarafetle cevap verebilen bir eşlik. Teyzemin o asil ve sakin sesinin ruhu; kızına üflenmiş…
Hayatı boyunca tek bir gösteriye tenezzül etmeyen, bu yüzden de hâlâ gerçek kalabilmiş birisi. Onu takip eden herkes, acının içinden geçerken nasıl bu kadar estetik kalınabildiğine değil de nasıl hiçbir estetik gösteriye dönüşmeden, sade kalınabildiğine şaşırıyor.
Hayvanlarla kurduğu ilişkide kendini tekrar tekrar onaran, sızlayan parmaklarıyla dahi olağanüstü tablolar yapmayı sürdüren, üretilebilen her ânı üretime dönüştüren bir çizgide yaşıyor. İçine kapanan değil, içini derinleştiren, sessizliğini eksiklik değil, düşüncenin gerçek iklimi olarak taşıyan, içinde bastırılmış öfkeler değil, dikkat, incelik ve sabır barındıran bir zihin hâli. Her şeye rağmen yaşamı bu kadar güzel okumuş birine rastlamak, hayatlarımız için bir şans. Ben o şansı anlatmak istedim.
Oscar’ın doğumuyla birlikte zamanı kaydetmeyi belleğin en güzel haline dönüştüren, sıradan anları olağanüstü resimlerle işleyebilen, sezgiyle hareket eden biri. Oscar’ın gülümsemesini paylaşırken yalnızca çocuğunun değil, kendi içsel hafızasını da sabitleyen bir hassasiyet. Babası gibi fotoğraf sanatçısı olan Evre bu.
Hastalığı varken yalnızca bedenine değil, zamanın ruhuna da tanıklık eden, insan olmanın yardım istemeyi gerektirdiğini unutmayan, mizahı eksiltmeyen -çünkü zekânın en yüksek hâlinin gülümseyerek konuşmak olduğuna inanan- dirençle duran biri. Direnişini bağırarak değil, gösterişsiz ama asla gevşemeyen sabırla sürdüren biri. “Hayat, insanın cesaretine göre büyür” sözü, her hâline sinmiş gibi.
Ve tam da bu yüzden, yalnızca kendisi için değil, başkaları için de yaşayan tanıklığa dönüştü. Hem de gözlerimizin önünde, tıpkı kahraman gibi. Kahkahaya dönüşen kırılganlığında, kendisine yönelen destek arayışında başkalarının çaresizliği için de anlam kazanan bir sadelik var. Çünkü Evre, umut dağıtan biri değil, umudun biçim değiştirmiş hâli.
En beklenmedik anda, en yakıcı cümleleri bile mizahla kırabilen biri. Ricky Gervais’in kendisine gönderdiği videoda, dünya yıldızının bir kadının harikalığına nasıl eşlik edebileceğini gösteren şey, işte onun bu duruşu.
Philip… Aşkla kurulmuş birlikteliğin sessiz ve sağlam tanığı. Evre’yle birlikte durmuş, onunla birlikte susmuş, onunla birlikte gülmüş biri. Evre’ye destek olmak için başlatılan kampanya, aynı zamanda sevginin ve bakımın görünmeyen emeğine açılmış bir kapı. Hepimizin bu hayata bir anlam verebilmemiz için o kapıyı aralamamız şart. Çünkü biz, belki bir daha böylesi bir duruşa tanıklık edemeyeceğiz.
Anne babası, abisi, dostları, kuzenleri, çocukluk arkadaşları, hayvanları… Onu tanıyan herkesin bildiği bir gerçek var: O, kendini kimseye anlatmadan var olmayı başaran biri. Hayatı boyunca kimseye yük olmadan, ama pek çok kişiye yer açarak yaşamış bir varlık.
Ama bu zarafet, her zaman karşılık bulmuyor. Onun hayatla kurduğu özgün ilişki, bazı insanlar için sarsıcı. Bu arsızlık yalnızca Evre’yi değil, bu çağda incelikle var olmaya çalışan herkesi hedef alan bir çürümenin yansıması. Bu çürümeyi bizler çürüteceğiz. Evre gibi güçlü olarak, güçlü kalarak.
Çünkü kötülük artık bağırmıyor. Usulca, hesaplı, duygusuzca konuşuyor. Evre’nin sessizliği, bu kötülüğün suratına çarpan bir ayna. O aynayı elimizden bırakmamalıyız.
Bize bir ömür değil, bir duruş biçimi bırakan biri. Güçlü görünmeye çalışmadan güçlü kalınabileceğini, çürümemek için nelerin feda edilmemesi gerektiğini gösteren biri.
İyi ki var ve hep olacak… O güzelliğin, dehanın, sanatın, anneliğin, mizahın eşi uzun süre gelmeyecek. Onunla geçirdiğim zamanların özlemiyle yazdığım bu yazıya burada son veriyorum.
Bu su hiç durmaz.
