Düşüncenin en düşük seviyesi

Düşünmenin en bayağı seviyesi de diyebiliriz: Fikirlerle, kavramlarla, somut olgularla, bilgi ve verilerle düşünmek yerine liderlere, idollere, sembollere sevda getirerek veya öfke duyarak düşünmek…

Bu seviye, partilere “benim kabilem” gibi bağlanmak veya “öteki kabile” gibi düşman olmak şeklinde bütün tarihimizi zehirledi.

Falanca fikir veya parti beni rahatsız ediyor diyelim; karşı argümanlar getirmek yerine, hakaret etmek, ajan, casus, alçak, karşı-devrimci, hain falan diye saldırmak!

Değerli tarihçi Mete Tunçay, “Türkiye’de bütün akımlar dogmatiktir” demişti; doğru… Karşı fikir sahiplerini ya da karşı partileri ‘şeytanlaştırmak’ için hepimizin uzun bir ‘hainler’ listesi vardır!

NAMIK KEMAL YAZMIŞTI

Bizde aydınlanma ve demokrasi fikrinin ilk öncülerinden Namık Kemal yüz elli sene önce kendisinin çıkardığı Hürriyet gazetesinde, fikirlerin bir tarafa atılıp “yalnız şahıslarına husumet” gösterilmesinden yakınıyordu… “Ümmetimde fikir ayrılıkları rahmettir” şeklindeki Peygamber kelâmını başlık yapan yazısında şöyle diyordu, bugünün Türkçesiyle:

Niçin bizim devletimizde bu geçerli değildir? Ve sebep nedir ki görüş ayrılıkları üzere bulunanların imhasına kadar çalışılır… Farzedelim ki, farklı görüşlerde bulunanlar ve onların ıslah zannettikleri gerekçeler, aksine, muzır ve sakıncalı olsun; niçin onların ikna edici delilleri meydana konulup ikna ve ilzam edilecek yerde yalnız şahıslarına husumet olunuyor ve meselenin kendisi bırakılıp şahsi garezlerle uğraşılıyor. (14 Haziran 1869)

Dikkatinizi çekmek isterim: “Meselenin kendisini bırakıp şahsi garezlerle uğraşmak!”

Büyük vatansever, yazısının devamında Bâbı-i Âli’ye (iktidara) yönelttiği eleştirilere cevap verilmek yerine “ülu’l emre itaatsizlik”le suçlanmış olmasından yakınıyor, serbestçe tartışmayı savunuyordu.

Kaç arpa boyu yol aldık dersiniz?

SOROS EKİBİ’

Elbette önemli gelişmeler kaydettik ama hâlâ fikirleri, verileri, kavram ve olguları tartışmak yerine, suçlamayı, yaftalamayı tercih ediyoruz.

Günümüzde yoğun tartışma konularında biri; Merkez Bankası’nın bağımsız olup olmaması… Elbette fikirler farklı olabilir; herkes kendi gerekçelerini ortaya koymalı değil mi?

Merkez Bankası Başkanı Prof. Şahap Kavcıoğlu şöyle yazmış:

Pandemi nedeniyle de zaten sıkıntılı olan bu ortamı iyi değerlendiren Soros ekibi, Türkiye’yi faiz artırması konusunda köşeye sıkıştırmak için tüm yolları kullandı. Son gelişmeler neticesinde, geçen hafta değiştirilen ekonomi bürokrasisi tarafından yapılan açıklamalarda bu faiz lobisi ve destekçilerini ümitlendirdi. Gerçekte bunlar ne istiyorlardı: Sert, doğrudan faiz artırımı. Faiz sebep, enflasyon neticedir söyleminin bırakılması. TCMB Başkanı’nın bağımsız olması.” (Yeni Şafak 17 Kasım 2020)

Sayın Kavcıoğlu Merkez Bankası’nın bağımsız olmamasını savunabilir. Bu görüşün akademik gerekçelerini anlatmak ve ‘laboratuvar’ yani uygulama örnekleri vermek yerine, kurumun bağımsızlığını savunanları “Soros ekibi” diye yaftalıyor.

Gerçi Başkan olduğunda eski yazıları konusunda “geçmişi unutalım, şimdiye bakalım” dedi. (12 Ağustos 2021)

Fakat fikirler konjonktüre bağlı olmamalı, araştırmalara dayalı ve esaslı olmalı, değil mi?

KUVVETLER AYRILIĞI’

Kişilerin şahsiyetini ve özel hayatını, şeref ve haysiyetini aşağılamak yerine, fikirlerini tartışmak maalesef özellikle politikada hâlâ ulaşamadığımız yüksek bir seviye… Bunun çeşitli tarihi ve sosyolojik sebepleri var: Okuryazarlık ve eğitimde gecikme, fikir hareketleri öteden beri bastırıldığı için felsefi, siyasi, iktisadi hatta edebî kavramların yerleşmemiş olması…

Böyle olunca siyaset, hatta fikir hayatı suçlamalara hapsoldu.

Bu ülkede “kuvvetler ayrılığı” konuşulmadı, tartışılmadı; “kuvvetler ayrılığı irticadır” denilerek kestirip atıldı. (Yunus Nadi, Yeni Gün, 23 Nisan 1923)

Öyle diyenler inkılapçılardı; bugün muhafazakâr Cumhurbaşkanı “kuvvetler ayrılığı ayak bağıdır” diyor!

Kavramların uzun yıllar özgürce konuşularak, tartışılarak toplumda derinlikli bir şekilde yerleşmemiş olmasının sonuçlarını görüyoruz, değil mi?

Gelişmiş toplumların refahına gıpta ediyoruz ama gelişmiş toplum olmanın yolu kaliteli eğitim, analitik düşünce ve hukukun üstünlüğüdür.

YORUMLAR (115)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
115 Yorum