İlelebet payidar

Cumhuriyet rejim olarak yerleşmiştir, sapasağlamdır. Türkiye’nin padişah veya halife tarafından yönetilmesini isteyenler varsa bunlar marjinalden de küçük, önemsiz bir grup olabilir ancak.

Cumhuriyet’in inkılapları da yerleşmiştir. Eski harflere dönülmesi hayal bile edilemez. Tanzimat’la başlayıp Abdülhamit devrinde de gelişen ve Cumhuriyet döneminde tamamlanan hukukun laikleşmesi de tersine çevrilemez bir süreçtir. Hatta 2001’de kabul edilen yeni Türk Medeni Kanunu ile 2004’te kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu, doğal olarak, 1926 metinlerinden daha moderndir. Kadın statüsü de her şeye rağmen, daha da yüksektir.

Tarihin şu veya bu dönemine dönük nostaljiler adı üstünde nostaljidir.

DEVRİM’DEN HUKUKA GEÇİŞ

Bu tablo her şeyin düzgün gittiğini göstermez. Zaten tarih düz bir çizgi değildir. Cumhuriyet’in çözemediği tarihten gelen sorunlar vardır; az gelişmişlik, rasyonel düşünme eksikliği, eğimde her devirde çağın gerisinde olmak gibi…

Devrimci rejimden hukuk devletine ve demokrasiye geçişin zorluklarıyla ilgili sorunlarımız da devam ediyor, bazı ilerlemelere rağmen.

Devrimler ağır ameliyatlardır, doğaları gereği ‘tek doğru’yu empoze ederler. Farklı fikir ve metotlara, eleştiriye hatta şüpheye izin vermezler. Kuvvetler birliği esastır, bütün yetki ve otorite ‘devrim’in elindedir. Bizde de devrimler böyle bir otoriter rejimle yapıldı. Kemalizm’in sivil yorumlarına bile izin verilmedi.

Cumhuriyet’in ilanından önceki aylar boyunca muhalif İstanbul basını ise mesela Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Ahmet Emin (Yalman) kuvvetler ayrılığı ve partisiz cumhurbaşkanı modelinde bir cumhuriyeti savundular. Ahmet Emin, Cumhurbaşkanının “yürütmeyi denetleyen Meclis’e ve Meclis’teki partiye başkanlık etmesini aklımız kabul etmiyor” diyor, bunun denetimsiz bir rejim doğuracağı endişesini yazıyordu. (Vatan, 30 Ekim 1923)

Cumhuriyetçi düşünür Ahmet Ağaoğlu, cumhuriyeti kuvvetle savunan yazılarında “bizdeki kuvvetler birliği aşırıdır” demekten de kendini alamıyordu. (Akşam, 24 Ekim 1923)

1930’larda varılan yer “parti devleti” olacaktı!

DENETLENMEYEN İKTİDARLAR

1934’te yeni Üniversite’de ilk “İnkılap Tarihi Dersleri”ni veren, Atatürk’ün de en yakınındaki bilim insanlarından biri olan tarihçi Hikmet Bayur, 1949’da Vakit gazetesinde, Atatürk dönemini anlatırken “halk sıkıntı çekmez, herkes iyi geçinir ve bilhassa hiç kimse nüfuz kullanarak zengin olmazdı” diye yazmış, siyasi nüfuz kullanarak servet yığanlar için İnönü devrini suçlamıştı…

Diğer Atatürkçü yazar Falih Rıfkı hemen cevap yazmıştı: Atatürk döneminde de “bunların sayısı hayli çok”tu... İş Bankası’ndan kedisine “bir günde 1 milyon 28 bin lira komisyon ödenen” birinin bu parayı “yemiş bitirmiş” olmasını örnek gösteriyordu. (Ulus, 28 Şubat 1949. S.3)

Bu gerçeği Yakup Kadri de anlatır.

Bu iki örnekte, Atatürk ve inkılaplar dönemini idealize eden, ‘altın çağ’ gibi gören düşünce ile, realist gözlemin iki örneğini görüyoruz. Muhafazakarlar ise Osmanlı’yı idealleştiriyor, ‘altın çağ’ gibi görüyor.

Halbuki her devirde denetlenemeyen iktidarlar yolsuzlukların, gelir dağılımı bozulmalarının olağandışı artmasına sebep oluyor; bugün de böyle. Bugün dünyada 104 sıraya düşmüş durumdayız.

LABORATUVAR GİBİ BAKMAK

Atatürk Nutuk’ta, Kızım Karabekir ve Rauf Orbay liderliğindeki muhalifleri cumhuriyet karşıtı gösterip ağır suçlamalarda bulundu.

1968’e gelindiğinde, İsmet İnönü bu muhaliflerin hain ve gerici olmadığını, Atatürk sonraki bir tarihte konuşsaydı eski silah arkadaşları hakkında bunları söylemeyeceğini belirtti. (Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, s. 19)

1923’teki ihtilaf, saltanatla cumhuriyet arasında değildi, nasıl bir cumhuriyet olacağı konusundaydı.

Zamanın geçmesiyle duyguların sakinleşmesi ve daha soğukkanlı bakış mümkün oluyor. Bizde ise bir taraftan askeri müdahalelerin ve destekçilerinin, öbür taraftan son on yılda AK Parti iktidarının artık tarihte kalmış olması gereken duyguları körüklediği bir gerçek.

Bu, Türkiye’nin bugünkü sorunlarına bugünkü verilerle ve akılcı gözle bakmayı engelliyor. Bu da günümüz Türkiye’sine hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, anayasanın üstünlüğü, fert hak ve hürriyetleri, rasyonel politikalar açısından bakmamızı gerektiriyor. Bu açılardan tarihte bir “altın çağ” yoktur.

Bugün 19. Yüzyılda yaşamıyoruz. İki dünya savaşı arasında bir dünyada da yaşamıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni 21. Yüzyılın standartlarıyla gelişmiş ülkeler gücünde, refahında ve insan kalitesinde bir ülke haline getirmektir görevimiz.

Cumhuriyetin evrim yönü budur, elbette “ilelebet payidar” olacaktır.

YORUMLAR (305)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
305 Yorum