Basamaksız sağlık hizmeti

Yetkililer adalet denince yaptırdıkları cezaevlerini ve adalet saraylarını gösteriyorlar. Hukukun üstünlüğü arkadan geliyor.

Eğitim denince okul binalarını ve açılan üniversiteleri gösteriyorlar. Eğitimin kalitesi ve uluslararası başarı arkadan geliyor.

Sağlık denince büyük hastaneleri gösteriyorlar. Sağlık sistemi, çalışanların memnuniyeti ve en önemlisi de insan sağlığı arkadan geliyor.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Ancak bugün biz şehir hastaneleri üzerinden giderek sağlıktaki basamakları ele alacağız.

Nasıl mı?

Gelin başlayalım.

SAĞLIKTA BASAMAKLAR

“Sağlık Hizmet Sunucularının Basamaklandırılmasına Dair Yönetmelik” sağlık hizmetlerini üç basamağa ayırıyor.

Birinci basamak sağlık hizmeti akut hastalıklar, yaralanmalar, taramalar gibi sağlık hizmetlerini kapsayan, yatarak tedavi gerektirmeyen hizmetler grubudur. Bu hizmetler sağlıkta vatandaşın ilk başvuru yeridir.

İkinci basamak sağlık hizmetlerine birinci basamaktaki hekimin sevk etmesi halinde başvurulmakta ve hastanın sorunu uzman bir hekime yönlendirilmektedir. Bu basamakta yatması gereken hastalar için yatış imkânı sağlanmaktadır. Bu basamaktaki kurumlar yataklı ve uzman ağırlıklıdır.

Üçüncü basamak sağlık hizmeti ikinci basamakta çözülemeyen tanı ve tedavi amacıyla ileri tıbbi teknolojinin kullanıldığı uzman ve yan dal uzmanı ağırlıklı yataklı tedavi kuruluşlarında sunulan hizmetlerdir.

Değerli okur ders kitabı diyor ki birinci basamak sağlık hizmetleri mekansal olarak vatandaşlara çok yakın olmalıdır. Mekansal yakınlıkta ikinci sırayı da ikinci basamak sağlık hizmetleri almaktadır.

Ancak Türkiye’de uygulanan sağlık politikaları sağlıktaki basamak sıralamasını giderek bozdu maalesef.

Nasıl mı?

Öğrenelim.

BİRİNCİ BASAMAK

Bu basamaktaki sağlık hizmetleri insanların hastalıktan korunmasını amaçlamaktadır. Önleyici aşılar ve erken tanılar bu aşamada yapılmaktadır. Ancak Türkiye’nin bu basamakta başarılı bir hizmet sunduğunu söylemek kolay değildir.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre ülkemizde tam aşılı çocukların oranı giderek azalmaktadır. 2008 yılında tam aşılı çocukların oranı % 77 idi. 2018 yılına gelindiğinde bu oran % 67’ye geriledi.

Türkiye’de 65 yaş üzerinde grip aşısı yaptıranların oranı da çok düşüktür. OECD ülkeleri arasında 65 yaş grip aşılama oranında Türkiye, Estonya ve Letonya’nın arkasından sondan üçüncüdür.

Türkiye’de 2007 yılında bu oran % 10 iken 2017 yılında % 7’ye düşmüştür.

Değerli okur bu oranın Kore’de % 83 olduğunu söylersem ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız sanırım.

Birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimleri aracılığıyla sağlanmaktadır. Türkiye’de birinci basamak sağlık hizmetleri 2005 yılına kadar sağlık ocağı sistemi kapsamında sunulurken; 2005 yılında pilot uygulama olarak başlayan ve 2010 yılında tam anlamıyla ülke çapında uygulamaya giren aile hekimliği sistemi kapsamında sunulmaktadır.

Aile hekimliği ile birlikte sağlık ocağı uygulamasında devlet memuru kadrosunda çalışan sağlık personeli sözleşmeli olarak çalışmaya başlamıştır. Ayrıca sağlık ocağı uygulamasında kullanılan maaşa dayalı ödeme yöntemi değiştirilerek çalışılan gün sayısı ve performansa dayalı ödeme yöntemine geçilmiştir.

Akademik çalışmalar aile hekimliği uygulaması ile hastalara eşit ve hakkaniyetli sağlık hizmeti sunulmadığını göstermektedir. Bunda performansa dayalı ödeme sisteminin de etkisi vardır.

Performansa dayalı ödeme, hekim ile hasta ilişkisini satıcı ve müşteri ilişkisine dönüştürmüştür.

Birinci basamak hizmetlerde hekim sayısı yetersizdir.

Aynı zamanda ciddi bir ekipman sorunu bulunmaktadır. Aile hekimleri tarafından satın alınan farklı yazılımlar veri toplanmasında sorun oluşturmaktadır. Üstelik bu yazılımlar hastane yazılımları ile entegre de değildir. Bu nedenle de derlenen verilerin bütüncül bir değerlendirmesini yapmak zorlaşmaktadır.

Değerli okur ikinci basamakta işler daha iyi değil maalesef.

Devam edelim.

İKİNCİ BASAMAK

Yukarıda bahsettiğim yönetmeliğe göre ikinci basamak sağlık hizmet sunucularının başında eğitim ve araştırma hastanesi olmayan devlet hastaneleri, dal hastaneleri ve bu hastanelere bağlı semt poliklinikleri gelmektedir. Arkasından da ağız ve dış sağlığı hastaneleri, kamu kurumlarına ait hastaneler ve özel hastaneler gelmektedir.

Değerli okur az önce bahsettim.

Aile hekimliği merkezleri gibi ikinci basamak sağlık kuruluşlarının da vatandaşlara yakın mesafede hizmet vermeleri gerekmektedir.

Oysa şehir hastaneleri politikaları bu rasyoneli yerle yeksan ediyor. Şehir hastanelerine müşteri bulabilmek adına şehir merkezlerindeki devlet hastaneleri kapatılıyor.

Ankara Bilkent Şehir Hastanesi için Ankara’daki 13 devlet hastanesinin 6’sı kapatıldı. Kalanları da Etlik Şehir Hastanesi açıldıktan sonra kapatılacaktı.

Ankara’da her alanda örgütlü 122 kurumun oluşturduğu Hastanemi Açın Platformu, Dr. Bayazıt İlhan’ın öncülüğünde bu hastanelerin kapatılmasını şimdilik öteledi.

Kapatılan hastanelerin ikinci basamak sağlık hizmetlerine vereceği zararı sadece bu platform söylemiyor.

Gelin isterseniz bu konuda Elazığ’dan başka bir tanıklığa başvuralım. Dönemin Elazığ Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri “Şehir Hastanesi’nin bitmesi halinde bile şehrin batı yakasına ikinci basamak bir hastane yapmayı planladıklarını belirterek” açıklamasını şöyle sürdürdü: “Bu bölgelerdeki hastalar basit sağlık şikayetleri nedeniyle bile şehrin içerisindeki trafiği geçip şu anda Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gidiyor. Önümüzdeki dönemde de şehrin bir ucundaki, Doğukent’te bulunan Şehir Hastanesi’ne gitmek zorunda kalacak. Bunun akla ve mantığa sığacak bir tarafı yok.”

Değerli okur biz bu sertlikte söyleyemiyoruz, ama durum tam da budur.

Kim ne derse desin Türkiye’nin doktor sayısı yetersizdir.

OECD ülkelerinde 2019 yılında bin kişiye 3,6 doktor düşmektedir. Türkiye’de bu sayı 2’dir. İKİ. Ve biz bu doktorlara da “giderlerse, varsın gitsinler diyoruz.”

Sağlık Bakanlığı doktorlara “başvuran tüm hastalara bakın” diye direktif veriyor. Tüm hastalara bakabilmek için hasta başına beş dakika muayene süresi ayrılıyor.

Randevu saatleri sarkınca veya tedaviyi beğenmeyince hasta yakınları doktorları dövüyor.

Evet dövüyorlar.

Doktorlar da risk almamak için bolca tetkik istiyorlar.

Az önce doktor sayısı açısından Türkiye OECD ülkeleri arasında son derece geridedir demiştim ya. Haksızlık etmeyelim önde olduğumuz sağlık veriler de var.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de bin kişiye düşen MR sayısı 195’tir. Türkiye bu konuda OECD birincisidir. 31 OECD ülkesinin otalaması ise 72’dir.

Bitmedi.

Bir de Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntülemesi var. Türkiye’de bu sayı 233’tür. OECD ortalaması ise 152’dir.

Daha bunun ücret politikası var.

Hastaların ödeyemedikleri katkı payları var.

Katkı paylarını ödememek için hastaların acil girişlere yüklenmeleri var. .

Acil doktorlarının can tehlikeleri var.

Daha var da!

Burada durayım.

İyi pazarlar.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum