DPT’nin kapatılmasının serencamı!

Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) 1989 yılında girdim.

60 kişilik bir dönem idik. İşe başlayınca anladım ki bu dönem “seçilmişlerden oluşan bir proje” idi. Projenin başat özelliği, dönem üyelerinin kahir ekseriyetinin liyakati muhafazakâr olmalarından kaynaklanmasıydı.

Ancak bu “proje” kendi amacı çerçevesinde az da olsa fire vermişti. (Buna daha sonra döneceğim.)

Daha önce de söyledim. Sağ siyasetçiler DPT’yi sevmezler.

Göreve başlar başlamaz bir gelişmeyle karşılaştık.

Dönemin Başbakan Yardımcısı Ekrem Pakdemirli DPT’yi kapatmaya, kapatamasa bile küçültmeye kararlıydı.

Derken 1991 erken seçimleri geldi ve partisi iktidardan ayrıldı.

Yeni iktidarın ilk müsteşarı İlhan Kesici’ydi. Halefi ise Necati Özfırat.

Bu iki müsteşar ve oluşturdukları ekipleri sayesinde DPT küllerinden yeniden doğdu.

Yüksek Planlama Kurulu (YPK) bakanlardan oluşan önemli bir karar alma mekanizmasıydı. Kesici, 1960’larda olduğu gibi DPT müsteşarını bakan statüsünde bu kurulun üyesi yaptırdı (Buna yeniden döneceğim.)

Necati Bey bilgi birikimi ve devlet adamlığı sayesinde; DPT’den zerre kadar haz etmeyen Başbakan Tansu Çiller’i DPT’siz adım atamaz hale getirdi. 5 Nisan 1994 krizinde hazırlanan “İstikrar Tedbirleri” tamamıyla DPT’nin ürünüydü.

(DPT icracı bakanlıklardan farklı olarak, yöneticilerinin ve uzmanlarının bilgi birikimi ve öngörü kapasitesiyle öne çıkar. Bu sayede de siyasetçileri kendilerine ihtiyaç duyar hale getirirler. Bunlar yoksa DPT’de de olmaz, olamaz. Buna da döneceğiz.)

Sonraki yıllarda DPT’de bu birikim ve öngörü kapasitesi bir daha olmadı.

Nasıl mı?

Gelin bir bakalım.

1998-2002 DÖNEMİ

1996 yılının başında yüksek lisans eğitimine gittiğim ABD’den, 1998 başında döndüm.

Malum bu süreçte 28 Şubat ve izleyen dönemde kötü gelişmeler yaşandı. Hükümetin istifaya sürüklenmesi. Batı Çalışma Grubu. İhbarlar, fişlemeler ve işten el çektirmeler. Başörtüsü yasakları bunlardan bir kaçıydı.

Mülkiye’de 1980 darbecileri ihbarlar üzerine çok kıymetli hocalarımızı fişlediler. Yargı kararı olmadan işlerinden attılar.

Değerli okur Mülkiye’de bizler muhbirliğin, fişlemenin ve yargısız infazın çok kötü bir şey olduğunu öğrendik. Yetmedi bu geleneği içselleştirdik. İçselleştirmeyenler olduysa da bunlar Mülkiye camiasında barınamadılar.

28 Şubat sürecinde, Mülkiye geleneğine göre yapmam gereken şey fişleyenlerin değil, fişlenenlerin yanında yer almaktı.

Bu süreçte dönem arkadaşlarımla ilişkilerim yoğunlaştı.

Bu arada birikimsiz ve yeteneksiz yöneticiler yüzünden, DPT Kesici ve Özfırat beyefendilerin çıkardıkları zirveden hızla baş aşağı gidiyordu.

Derken 2002 erken seçimleri geldi.

2002-2008 DÖNEMİ

2002 erken seçimlerinde AK Parti iktidara geldi.

Başbakan Abdullah Gül ve DPT’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener dönem arkadaşlarımı hemen DPT’nin müsteşar yardımcılıklarına atadılar.

Hatırlarsınız o dönemki kadrolaşma iddialarına karşılık, bu arkadaşlar zaten devlette çalışıyorlardı, ilk memuriyetlerine biz atamadık denilmişti.

(2008-2002 arasında dönem arkadaşlarımla mesai içerisinde yakinen sohbet ediyorduk demiştim ya. Meğer mesai saatleri sonrasında bunlar Başta Sayın Gül olmak üzere diğer büyüklerinin evlerinde sohbetler gerçekleştiriyorlarmış. Bu atamalar te o zamanlardan kararlaştırılmış.)

Öyle ki uzman olarak ortaklaşa hazırladığımız ve parafladığımız bir yazıyı, dönem arkadaşım Müsteşar vekili olarak imzaladı. (Yükselmedeki hıza bakar mısınız?)

1989 dönemi, 2002 seçimlerinde milletvekilleri de çıkardı.

(İzninizle sizinle bu aşamada özel bir anımı paylaşacağım. Çünkü bu anı yazının başındaki “proje dönem” ve “ birkaç fire” tespitimin önemli bir gerekçesini oluşturuyor.)

Milletvekili arkadaşım özel bir görüşmemizde şunları söyledi: DPT’de yedi genel müdürlük var. Genel müdürlerin beşi bizim arkadaşlardan, ikisi de bizim dünya görüşümüzle kavgalı olmayanlardan olacak. Sanırım 28 Şubat sonrasındaki ilişkilerimiz nedeniyle, bu iki kişiden birisi de sensin demiş ve ilave etmişti: Birinci sınıf uzmanlarla çalışacağız (Buna da daha sonra döneceğim.)

1989 girişli üst düzey yöneticiler özünde iki tür davranış biçimi sergilediler.

Birincisi, konuşmaları bildiğimiz bürokrat üslubuna hiç benzemiyordu. Necati Bey basına çok nadir demeç verirdi. Bunlar sıkça ve tam bir siyasetçi üslubuyla konuşuyorlardı.

İkincisi, DPT dışındaki kurumları da yönetmeye çalışıyorlardı. Hatta o kadar ileriye gittiler ki diğer kurumların üst yönetimlerine, yönetici ihraç etmeye başladılar. (Bunda DPT’nin yönetim piramidinin tepesinde yer bulamamalarının etkisi de bulunmaktaydı.)

Derken 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı sürecinde 28 Nisan Muhtırası ve erken seçim kararı geldi.

2008 SONRASI

Bu süreç sadece askeri vesayetin değil, DPT 1989 girişlilerin vesayetinin de sonunun başlangıcıydı.

Bu süreçte birkaç şey oldu.

Birincisi, 2007 seçimlerini AK Parti kazandı ve Sayın Tayyip Erdoğan iktidarını güçlü biçimde tahkim etti.

İkincisi, Abdullah Gül’ün Başbakanlıktan ayrılması dönem arkadaşlarım için zaten önemli bir güç kaybıydı. Sayın Gül’den sonra önemli derecede siyasi destek aldıkları Abdüllatif Şener 2007 seçimlerinde milletvekili adayı olmadı ve siyasetle arasına mesafe koydu.

Üçüncüsü, askeri vesayetle mücadele, bürokrasi içerisinde (F)errari grubunu öne çıkardı. (Değerli okur, o zamanlar FETÖ terimi bilinmezdi ve bürokraside yükselmek için Ferrari’ye binmenin gerekliliğinden bahsedilirdi. Terfi alamayan muhafazakâr arkadaşlar bundan çok şikâyetçiydi.)

Dördüncüsü, İstanbul’dan özellikle de İBB’den merkezi hükümete ciddi biçimde yönetici ithalatı başladı.

Beşincisi, 2002 sonrası 1989 girişlilerin 2002-2008 arasında örselediği diğer merkezi kurumların yöneticileri palazlanmaya ve güç egzersiz etmeye başladılar.

Altıncısı, 2007 seçimlerinde 1989 girişli dönem arkadaşım daha milletvekili oldu. (Bu da ileride lazım olacak.)

Dönemin liyakat anlayışı konusunda, izninizle yıllar sonra 1989 girişli Vekil arkadaşımla yaptığımız eski bir konuşmayı yeniden hatırlatayım.

Ben: Sayın Vekil 2002 yılında bir konuma yapmıştık. O konuşmada benim ikinci sınıf veya aşağılarda olduğumu neden yüzüme yüzüme vurdun? Birinci sınıf uzmanlarla çalışacağız derken ben kendi üzerime alınmıştım.

Vekil: Biz seni gerçekten istedik. Ancak bir kulübe dışarından üye alınmıyor. “Bir Liderin Yükselişi İsimli” bir kitap var. Arkasında Sayın Başbakanın İBB merdivenlerinde kalabalık bir grupla çektirdiği bir fotoğraf var. Şu anda Türkiye’de o resimdekilerinin sözü geçiyor.

Sonuçta dönem arkadaşlarımın önünde iki seçenek kalmıştı.

Ya kutsal sahneyi yeni güç odaklarına bırakıp bir kenara çekileceklerdi.

Ya da bu güç odaklarının kulüp üyeliği koşullarına uyum sağlayacaklardı.

Ne uğruna bilmem ama bunlar ikincisini seçtiler.

(Değerli okur o kitabı halâ elime almadım ve bu nedenle bahsedilen kişileri de halâ tanımıyorum. Devlet memurluğunu bir kulübe benzeten bu zihniyet karşında dehşete düştüm. Vekilin sözünün özü şuydu: Bizim kulübe girmek için, kulübün şartlarını taşıman gerekiyordu. Oysa ben kulüp şartlarını taşımayı kabul etmemiştim. Ne gam. Uzman yardımcısı olarak girdiğim ve çok sevdiğim DPT’den uzman olarak çıktım. İyi de yaptım.)

KAPATMANIN AYAK SESLERİ

2008 yılında, basında Başbakan Erdoğan’ın DPT’yi kapatacağına yönelik haberler çıkmaya başladı.

Ancak, bu sözlerin yanlış anlaşıldığı söylendi. Daha da önemlisi, denilene göre Sayın Başbakan “DPT’nin ne iş yaptığını dahi bilmediğini” ifade etmiş.

Eyvah ki eyvah!

Hani Necati Bey’in başarılı yöneticilik döneminden bahsederken; “DPT üst yönetimleri kendilerinin ve uzmanlarının birikimleri ve devlet adamlıkları becerileriyle Başbakanları ve Bakanları kendilerinin hizmetlerine ihtiyaç duymaya yöneltirler” demiştim ya.

Başbakanın ifadesinden anlıyoruz ki 1989 girişli yöneticiler bu yönlendirme işini eksik ve hatalı yapmışlar.

Yetmedi.

Yukarıda İlhan Kesici Bey DPT Müsteşarını bakanlarla eşit statüde YPK üyesi yaptırdı demiştim ya.

Uyum uğruna dönemin 1989 girişli Müsteşarı can havliyle kendisini YPK üyeliğinden çıkarttırdı. Çünkü Başbakanın ve bakanların sözlerinin üstüne söyleyecek sözü yoktu. Varsa da gücü yoktu.

Değerli okur hani yaza yaza bitiremediğim mega projeler var ya.

Bunların kahir ekseriyetinin sözleşmeleri 2009-2014 arasında imzalandı. Bu projelerin hazırlanma süreçlerinde DPT’nin önemli yetkileri vardı.

Yine uyum uğruna bu arkadaşlar bu projelere de hayır diyemediler. Üstüne hayır diyenlere de “hizmetin önünü tıkıyorsunuz” dediler.

Başta da söylemiştim ya. Tam bir siyaset dili.

Devam edelim.

Devam edelim.

YETKİ KANUNU

2011 seçimlerinden önce bir yetki Kanunu çıkarıldı. Bu Kanun Bakanlar Kuruluna Kanun Hükmünde Kararname çıkartma yetkisi veriyordu.

Bakanlar Kurulu 2011 Haziranında bu Kanundan aldığı yetkiyi kullandı ve 51 yıl boyunca Türkiye’nin iktisadi ve sosyal hayatında en önemli kurumlardan birisi olarak faaliyet gösteren DPT’nin üstünü çizdi.

51 yıllık DPT’nin ismi artık “Kalkınma Bakanlığı” olmuştu.

Yani ekonomiye yön veren yılların DPT’si sıradan bir bakanlık statüsüne indirgenmişti.

Bu dönüşümün yaşandığı gün DPT’nin başındaki Bakan, Müsteşar ve üç müsteşar yardımcısı DPT 1989 girişliydi.

Hadi bu arkadaşlar dönüşüme engel olamadılar.

Hiç birisi de “yahu biz bütün müktesebatımızı Devlet Planlama Teşkilatından alıyoruz. Bizden yıllar sonra ihdas edilen Hazine Müsteşarlığı bile statüsünü koruyorken, biz koruyamıyoruz. O zaman alın kutsal sahne sizin olsun, biz bu oyundan çıkıyoruz” diyemediler.

Diyemediler gerçekten.

Çünkü neyin uğruna bilmiyorum ama iktidarın yönetim biçimine uyum sağlamaya çalışıyorlardı.

Ya da sağ bir siyasetçi olarak DPT’nin varlığı da yokluğu da onları çok ilgilendirmiyordu.

Üstüne ihdas edilen dördüncü müsteşarlığa yine bir DPT 1989 girişli bir arkadaşımızı atadılar.

Bakanlığın ilgili kuruluşunun tepesine yine bir DPT 1989 girişliyi getirdiler.

Kısacası, DPT’nin sonunu hep birlikte hazırladılar.

Aslında DPT benim için o gün bitmişti.

Gerisini de ne konuşmaya ne de yazmaya değer.

Çünkü geriye sadece içeriği boş beton bir bina kaldı.

İyi pazarlar.

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum