Sağlığı bozulan sağlık politikaları

Sağlık emekçilerinin çektiği çileyi görmemek mümkün değil. Dövülüyorlar, sövülüyorlar ve hatta öldürülüyorlar.

Zaten bir avuç olan doktorlarımız yurt dışına gitmek için çabalıyorlar. Bizim kaybettiğimiz zenginliğimiz, yani doktorlarımız batılı ülkelerin zenginliği oluyor.

2019 yılında Türkiye’de bin kişiye düşen doktor sayısı 2’dir. Bu sayı 38 OECD ülkesinde 3,6 idi. Gelişmiş ülkelerdeki doktor sayısı neredeyse Türkiye’nin iki katıdır.

Siyasetçi doktorlara derdiniz ne diyeceğine, “giderlerse gitsinler, yerlerine yeni mezun doktorları çalıştırırız” diyor.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin mezuniyet töreninde konuşma yapan başarılı öğrenci idarecilere “siyasetin istekleri yerine akademinin gereklerini yapın” diyor. Karşılık olarak Dekan öğrenciden “konuşmasını bir an önce bitirmesini” istiyor. Çünkü iktidardan çekiniyor.

(Değerli okur dikkatinizi çekerim Dekan hekimlerin mesleklerini onurla uygulayacaklarına dair tarih boyunca ettikleri Hipokrat Yemini etmiş bir tıp profesörüdür. Onur yemini edeni buysa, gerisini siz düşünün artık.)

Doktorların kıdemlisine ayrı bir çile, yeni mezununa ayrı bir çile oldu bu topraklar.

Düşünsenize sokak röportajlarında “vatandaş eskiden sıra bekliyorduk, şimdi doktor dövebiliyoruz” diyor. Tabii ki siyasetten aldığı cesaretle.

Vatandaş sistemin doktor muayenelerine sadece 5 dakika zaman tanıdığını görmüyor. Belirli tahliller için randevu süreleri ayları bulabiliyor.

Vasatın egemen olduğu bir dönemden geçiyoruz resmen.

Doktorların protesto teşebbüsleri polisin sert müdahalelerine muhatap oluyor.

Oysa hükümet tercihini sağlıktan yana kullansa yapılacak çok şey var aslında.

Nasıl mı?

Gelin başlayalım.

SAĞLIK HARCAMALARI

Grafikte Sağlık Bakanlığının da dahil olduğu merkezi hükümet (kırmızı sütun) ve Sosyal Güvenlik Kurumunun (sarı sütun) harcamalarını gösteriyorum.

Ak Parti iktidarı öncesi merkezi hükümetin sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı sırasıyla % 1,5 ve 1,4’tür. Ak Partinin ilk iki yılında bu oran % 1,3’e düştü. Hükümetin sağlık hizmetlerinde iyi performans gösterildiğini iddia ettiği 2005-2009 arasında bu oran % 1,8’e kadar çıktı. İzleyen yıllarda sağlık bütçesi azaltıldı ve % 1’lere kadar düştü. Daha doğrusu Ak Parti iktidarından önceki % 1,5 seviyesine ulaşamadı. Salgın yılı 2000’de bile bu oran ancak % 1,4 olarak gerçekleşti.

Sağlık Bakanlığı bütçesinin küçülmesi ve şehir hastanelerine yapılan israf ödemelerine başlanması neticesinde doktorlar başta olmak üzere sağlık emekçilerine ödeyecek para kalmadı.

Peki SGK harcamaları ne durumda?

Ona da bakalım.

Yeni politikaların etkisiyle 2007-2010 arasında SGK harcamaları hızla arttı.

Daha önce de yazdım. Haziran 2007’de sağlıkta yeni bir dönem başlatıldı. Bu dönemde Bağ-Kurlular ve SSK’lılar da üniversite hastaneleri dâhil Bakanlıkla sözleşmesi bulunan tüm hastanelere gidebilmeye başladı.

2014 yılında SGK “ilave ücret” uygulamasına geçti. SGK ile sözleşme imzalamış vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşlarının SGK tarafından belirlenen oranı geçmemek kaydıyla kişilerden ilave ücret almaya başladı. Diğer tasarruf önlemleriyle birlikte ilave ücret uygulaması SGK harcamalarını düşürdü. Ancak SGK açıkları hala rekor seviyelerde. Bu nedenle de bütçeden SGK’ya aktarılan para hızla artmaktadır.

Değerli okur gelin işin para kısmını burada bakalım ve bir de sağlık emekçilerinin güvenlik sorununa bakalım.

MALPRAKTİS

Türk Sağlık Vakfının tanımına göre “Malpraktis, hekim başta olmak üzere sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahalenin tıbbi standarda aykırı olması nedeniyle hastanın zarara uğraması demektir. Tıbbi standarda aykırılık sağlık personelinin bilgisizliği, deneyimsizliği ya da ilgisizliğinden kaynaklanabilir.”

Bu tür tıbbi uygulama hataları nedeniyle doktorlara ceza ve tazminat davaları açılıyordu. Keşke sorun sadece tazminat davası olsaydı. Üstüne doktorlar bir de dövülüp, öldürülüyor.

Mevcut sağlık sistemi doktor muayenesine 5 dakika süre veriyor. Evet, doktorlar 5 dakikada bir hastaya bakmak zorunda. Belirli tıbbi tetkikler için aylarca ötesine randevu veriliyor. Sağlıktaki SGK katkısına ilişkin düzenlemeler sürekli değiştiriliyor. Çünkü SGK açıkları arttıkça, devlet elini vatandaşın cebine daha çok sokuyor.

Siyasetçiler tarafından sağlık emekçilerine karşı cesaretlendirilen lümpenler, sağlık politikalarının sorumlularını eleştireceğine vuruyor, kırıyor ve öldürüyor.

Sonuç olarak sağlık çalışanları mesleklerini icra ederken alınması gereken bir takım risklerden çekiniyor. Doğal olarak hastanın sağlığından çok hukuki ve fiziksel korunmasını düşünmek zorunda kalıyor.

Değerli okur buna “defansif tıp” deniliyor.

Hani sizler doktorlar prim almak için bolca tetkik yaptırıyor diye düşünüyorsunuz ya. Yok yok nedeni sadece bu değil. Belki prim almak için de tetkik isteyen doktor da olabilir.

Ancak defansif tıp uygulamasında, doktorlar riskten kaçınmak adına envayi tür tetkik ve tahlil istiyor.

Hah işte, sağlık politikalarının sağlığı bozuluyor demekten kastım tam da budur.

Genç doktorlar tıpta uzmanlık sınavında beyin cerrahisi, genel cerrahi ve kadın hastalıkları gibi zor ve riskli uzmanlık alanları yerine; hastalardan uzak kaldıkları biyokimya, patoloji ve radyoloji gibi hasta görmeyen alanları tercih ediyorlar.

Kıdemli doktorlar ve üniversite profesörleri bile zor vakalarda ameliyatlara girmekten çekiniyorlar.

Sizler tetkikler için aylarca süre bekliyorsunuz. Üstüne SGK’nın ödemeleri ve açıkları çığ gibi büyüyor.

Lümpenin sağlık çalışanlara karşı şiddet tehdidi ortadan kaldırılsa ve doktorların risk alma cesareti artırılsa işler yoluna girecek aslında.

Hakkını yemeyelim. Hükümet bu konuda 2022’nin Mayıs ayında bir adım attı. Gerekli olan bir adımdı, ancak yeterli olmasın için daha atılması gereken adımlar var.

Hatırlarsınız! Ergenekon kumpas davalarının aparatı kolluk kuvvetleri dalga dalga operasyon yapıyor ve hâkimler de önlerine getirileni tutukluyordu.

Haksız yere tutuklananlardan birisi de Prof. Dr. Mehmet Haberal hocamız idi.

Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın haksız yere uzun süre tutuklu kaldığı gerekçesiyle açtığı davada hâkimler tazminat cezasına mahkûm edildi.

2010 yılında yapılan bir yasal düzenlemeyle, hâkimlere rahat olun artık tazminat cezasını devlet ödeyecek denildi. Tabii ki bundan da cesaret alan hâkimler o gün bugündür hukuksuz uygulamalarına devam ediyorlar.

Mayıs ayındaki düzenlemeyle doktorlara da benzer bir koruma getirildi. Tıp doktoru Bayazıt İlhan bu konuda önemli bir yazı kaleme aldı.

https://www.birgun.net/haber/tibbi-uygulama-hatalari-nasil-azaltilabilir-393040

Öncelikle belirtmek gerekir ki tıbbi hatalar sadece doktor değil bir sistem meselesidir. Aslında hataları cezalandırmaktan önlemeye geçilmelidir.

Yapılan düzenlemeyle, sağlık çalışanlarının olası tıbbi uygulama hataları nedeniyle karşılaştıkları ceza ve tazminat davalarında ilk muhatap olarak yeni oluşturulan Mesleki Sorumluluk Kurulu ihdas edildi.

15 Haziranda çıkartılan yönetmelikle Kurulun iki temel görevi bulunuyor: Soruşturma izni ve tazminatlar için rücu mekanizması.

Öncelikle hem özelde hem de kamudaki sağlık çalışanları için caza davası açmak Kurulun iznine tabi olacak. Bu özel sağlık kurumları çalışanları için bir kazanım.

İkincisi hastaların kamu idareleri nezdinde kazandıkları tazminatlar için sağlık çalışanlarına rücu edilmesine Kurul karar verecek. Rücu için sağlık çalışanın kasta yakın kusurunun kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi gerekiyor. Bu da kamudaki sağlık çalışanları için bir kazanım.

Ancak, özel sağlık çalışanları tazminat konusunda hala korumasız bulunuyor. Aslında hastaların kazandıkları tazminatlar, doktorların da prim katkısı sağladığı 2010 yılında oluşturulan Zorunlu Mesleki Sorumluluk Sigortasından (ZMSS) ödeniyor. (Değerli okur sistem hastaları müşteri olarak gördüğünden bu tazminat davaları Tüketici Mahkemelerinde görülüyor. Yaman çelişki.)

Çoğu vakada mahkemeler milyonlarca liralık tazminata karar veriyor. Ancak ZMSS bunun bir kısmını ödüyor. Kalanını ise doktorlar üstleniyor.

Ondan sonra da doktorlar ameliyatlarda çok para istiyor. Risk almıyor. Ülkeyi terk ediyor.

Oldu iki gözüm.

Kurum bir kamusal tazminat fonu, primlerini özel ve kamu hastaneleri ödesin. Hastayla doktorlar birbirleriyle hasım olmasın.

İyi bayramlar.

29.jpg

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum