İflas

Trabzonspor, dün akşam Akyazı’da ezeli rakibi G.Saray’ı misafir etti ve tarihi bir hezimet yaşadı.

1-5 lik skor Trabzonspor’un 50 yıllık rekabette rakibine karşı aldığı “en ağır mağlubiyet” olarak kayıtlara geçti.

Trabzonspor dün akşam sahada “iflas” etti.

Belki maç öncesinde, tıpkı ilk yarıda İstanbul’da oynanan maçta olduğu gibi rakibine oldukça eksik bir kadro ile yakalanan Trabzonspor maçın mutlak favorisi değildi ancak yine de 5 gollü mağlubiyet neresinden bakarsanız bakın izahı yapılamayacak bir sonuç ve Trabzonspor için utanç verici.

Maç , her ne kadar sonucu farklı olsa da özellikle ilk yarısı çekişmeli olarak başladı aslında.

Fakat Türk Futbolunun marka değerini en çok düşüren kurumlarından olan hakemlik müessesesinin en kabiliyetsizlerinden ve artık gına gelen “babadan oğula hakemlik mensubu G.B. devreye giriverdi.

Maçın 13. dakikasında Barış Alper’in çizgiden çevirdiği topta, R. Baniya’ yı iki eli iterek kendine alan açan Zaha, aynı anda ustaca bir vuruşla ilk golü atarken , bu itme faulu hemen önünde gerçekleşen orta hakem G. B. pozisyonu görmüyordu. O görmediği gibi yan hakem, 4. hakem ve VAR da görmüyordu.

Yayıncı kuruluş bu faul pozisyonunu, çok sayıda verdiği gol tekrarlarının sadece bir tanesinde gösterebildi.

Futbol kamuoyu, maçın farklı skorunun da etkisi ile olmalı ki Fenerbahçe medyası dahi maçın ilk kırılma anı olan bu pozisyonu genellikle es geçti.

Oysa bu pozisyondaki faul çalınmış olsa ,0-0 bitebilecek bir ilk yarı sonucunun “maçı kazanmaya mutlak ihtiyacı olan “ G.Saray’ın risk oranını artırabileceği ve ikinci golden sonra sahadan adeta kaybolan Trabzonspor’un direncini koruyabileceği düşünülebilirdi.

İşin en tuhaf tarafı başta R.Baniya ve kaptan Uğurcan’da dahil bu pozisyona hiçbir Trabzonsporlu futbolcu da itiraz etmedi. Bu Trabzonspor’un takım olma adına daha doğrusu “takım olamama” adına oldukça düşündürücü.

G.Saray’ın aldığı görkemli ve tarihi galibiyeti itibarsızlaştırmak değil asla amacımız.

Aslında yetenek ve futbol bilgisi açısından son derece yetersiz olan hakemlerimiz, G.Saray, F.Bahçe ve Beşiktaş maçlarında “vaziyeti kurtarma adına” verdikleri lehte kararlar ile en çok da bu takımlarımıza zarar veriyorlar.

Bu durum, pazarlanmaya çalışılan ve naklen yayını sürekli ihale edilen ligimize teklif edilen mali bedeli sürekli olarak düşürmekte.

Ayrıca bu büyük takımlarımız, bu tür uygulama ve insiyatif alışkanlıkları yüzünden çok uzun yıllardır Avrupa takımlarına karşı hep zor durumlarda kalmakta ve birçok temsili maçta “hakem şikayeti” ile ülkemize dönmekteler.

***

Trabzonspor için bu hezimet aslında “geliyorum” demişti.

Sezon başında Bjelica ile yapılan hazırlığın yetersizliği ve koordinasyonsuzluğunun , daha ligin ilk haftalarında kaybedilen şampiyonluk ve Ş.Ligi iddiasından sonra ikinci ağır faturası oluyordu bu hezimet.

Ligin ilk yarısında yaşanan G.Saray ve Rizespor mağlubiyetlerinden sonra alınan ve takımın çehresini önemli oranda değiştiren Onachu ve Pepe ile birlikte Terezeguet’in de Afrika Kupası nedeni ile olmadığı,
bu transfer döneminde ayrılan Larsen, Bakasetas, Tekliç ve Kurbelis’e ilave olarak sakat Denswill ve “kulüp ile mücadele halinde” olan Abdülkadir ve Umut Bozok dahil tam 10 futbolcusundan eksik olarak bir kadro ile sahaya çıktı Trabzonspor.

Bir sezon önce şampiyon olurken İstanbul’da da yendiği G.Saray’a karşı, bu maçta rakip G.Saraylı futbolcular ile mukayese edilebilecek kaleci Uğurcan, Mendy ve Visca dışında oyuncusu yoktu Trabzonspor’un.

Bu 3 futbolcu da G.Saraylı rakipleri ile mukayese edilince verimlilikleri tartışılacakken diğer 8 futbolcusu, bırakın büyük takımı ligimizin vasat kulüplerinde dahi forma şansı bulmakta zorlanacak seviyedeydi Trabzonspor’un.

Bir sezon önce şampiyon olan Trabzonspor’da kadro; sağ bek B.Peres’in yerinde Mehmet,
Witor Hugo’nun yerinde Benkoviç, Edgar İE nin yerine Baniya, M.Hamsik’in yerine Berat,
Wakayeme’nin yerine Fountas, Cornelius’un yerine Enis Destan vs. olarak aleni bir indirgeme ile revize edilmişti.

Trabzon’da 2 sezonda olanları, hiç detaya girmeden yukarıdaki revize tablosu ile de pekala açıklayabiliriz aslında.

Güçlü takım ve iyi futbol “iyi futbolcularla” oluyordu ve Trabzonspor’un dün akşam sahada, en azından rakibi G.Saray kadar iyi futbolcuları yoktu.

Sonuç kaçınılmazdı.

***

Sayın başkan Ertuğrul Doğan için durum daha da zorlaştı.

Talimat verilemeyen ve müstakil bütçe oluşturma kabiliyeti olan güçlü yöneticilerden nefret eden yerleşikler, zaten kongreden beri bir nevi pusuda beklerken bu maçı da mevcut sonuç olasılığı önceden tahmin edilebileceğinden dolayı bir fırsat olarak kullanacaklardır.

Başkan, şu aşamadan sonra bir yandan mevcut hedefleri kovalarken en çok dikkatini ve yoğunluğunu önümüzdeki sezon hazırlığına vermeli bizce.

Bir yandan ekonomik problemlerle boğuşurken, bir yandan takımı güçlendirirken, bir yandan da teknik kadroyu korumalıdır. Zira sayın başkanın Abdullah Avcı’yı değiştirdikten sonra yerine olası bir “yeni teknik direktör” ile yeni bir başlangıç için zaten zaman da kalmayacaktır.

Yerleşikler, kongreden beri sürdürdükleri yıpratma ve kulis faaliyetlerini, tıpkı A.Ağaoğlu’nun getirildiği dönemde ve bu dönem şimdiye kadar olduğu gibi teknik direktör üzerinden yapacak, muhtemel bir Rizespor ve Beşiktaş mağlubiyeti ya da diğer olası puan kayıplarından sonra direk başkan ve yönetimine yoğunlaşacaklardır.

Yani teknik direktör Abdullah Avcı’ya yapılan birçok eleştiri aslında “mevcut hoca yerine filanca hoca daha başarılı olurdan” ziyade, hoca gider gitmez “başkan hadi sen de istifaya” dönüşecektir.

Trabzonspor tarihi bunun sayısız örnekle gözlemlenebildiği ve oldukça istikrarlı bir şekilde süregelen adeta“düzenli bir şekilde oluşturulan bir istikrarsızlığa” sahiptir.

***

Abdullah Avcı ve Trabzonspor hikayesi, şampiyonluk ünvanının kredisini artık tüketmiştir.

Dün dibe vuran takım , tıpkı daha önce olduğu gibi yeniden bir hikaye yazmalı ve yeniden ayağa kalkmalıdır.

“Dünki kadronun başında başka bir teknik direktör olsa G. Saray’dan puan alabilir miydi” sorusuna değinmeye gerek yok zira cevabı bize göre belli.

Abdullah Avcı daha önce bu işi başardığı için mevcut takımı “yeniden 1. sıraya oynamaya” hazırlayacak favori teknik direktördür.

Zaten Trabzonspor tarihinde de bu tür “takım kuracak” başka bir teknik direktörde yoktur.

Bu iş genellikle farklı mesleklere sahip kulüp yöneticileri ve başkanlara kalır, onlarda eski futbolcu ya da kulüple çeşitli ilintileri olan kişilerin tanıdıkları menajerlerin sattığı çoğu “akşam pazarı” futbolcuları “Trabzonspor’u şampiyon yapsın”(!) diye transfer ederler.

Tomas Jun’lar, Lange’ler ve daha birçok transfer faciası bu çalışmaların neticesidir.

Bu transfer döneminden sonra alınacak hiçbir futbolcu için artık taraftar da mazeret kabul etmeyecektir.

Ya kaliteli oyuncu almalı ya da hiç almamalıdır.

Vasatlar ve maliyeti ortadadır.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum