BREXIT and TRENTRY

Biraz „alafranga“ bir başlık oldu; daha doğrusu „à l’anglaise“ (İngiliz tarzı) ama elimiz mahkûm desek yeridir. Bugünki günde İngilizce bilmeyene kız vermiyorlar, kız! İnanmazsanız gidip bir deneyin bakalım...

Bizden iki nesil önce „Kerîmenizin dest-i izdivâcına...“ şeklinde cümleler kuruluyordu.

Sonra bir ara Çağatayca modaya biner gibi oldu (Yüce Kök-Tengri buyruguynan...) ama kısa sürdü.

„Benimle evlenir misin, Leylâ?“ muhabbeti hâlâ devâm ediyor mu bilemeyeceğim. Zâten hiç Leylâ adında kız arkadaşım olmadı... Sevinç diye biri vardı orta ikide. Bir keresinde de az kalsın Nermin adında bir kızla tanışacakken bir durak ileride iniverdi tramvaydan... Fakat niyetim değerli okuyucularımı çapkınlık hikâyelerimle oyalamak değil. Kaldı ki burası da magazin şeysi değil...

Asıl mevzuumuza avdet edecek olursak, Brexit, biliyorsunuz (yâhut bilmiyorsunuz; hâiz-i ehemmiyet değil) „Britannia“ ve „exit“ (çıkış) kelimelerinden uydurma yeni bir kavram, ama bence cuk oturdu. (Bu cuk oturmak sözünün nereden geldiğini de Allah kısmet ederse başka bir sefere anlatırım.)

Yâni İngiltere’nin (Avrupa Birliği’nden) ayrılması, çıkması meselesi.

İşin tuhaf tarafı, şimdi, kılpayıyla alınan bu ayrılma karârına pişmân olanların sayısı da gitgide artıyormuş. Öyle ki bir süredir ülkede yeni bir politik oluşumdan sözediliyor:

„Exit from Brexit“ yâni „Brexit’den çıkma“ yanlıları...

Yumurtaya can veren Mevlâm nelere qâdir!

Peki, mâdem derhâl pişmân olacakdın o vakit bu şamatanın ne âlemi vardı?

Büyük Britanya’yı benden kat-be-kat iyi bilen gözlemciler, yâni aşağı yukarı bütün gözlemciler, diyorlar ki Başbakan David Cameron bu numarayı sırf Brüksel’den esaslı birkaç kıyak koparabilmek için yapdı. Ama başda Almanya, öbür AB üyeleri bu resti (aslında blöfü) görünce de kendi kazdığı kuyuya kendi düşdü.

Üstelik (büyüklüğü kendinden menqûl) Büyük Britanya ayrılınca AB içindeki güç dengeleri de esaslı şekilde Almanya, Fransa ve üstüne üstlük bir mikdar da diğer üye ülkelerin lehine değişiyor. Bundan âlâsı Şam’da kayısı...

İmdiii, hepsi iyi/hoş da bütün bunlardan bizim mala davara bir zarar gelir mi?

Bu suali sormak hakkımız, çünki bizde mâlûm mal ve davar bolcadır...

Vallıyi, bana kalırsa bu durum bizim ya lehimizedir ya da aleyhimize...Ben üçüncü bir ihtimâl düşünemiyorum.

Aleyhimizedir, zîrâ İngiltere AB içinde Türkiye’nin tam üyeliğini en güçlü şekilde destekleyen devletlerden biriydi. Ankara’nın, özellikle dış politika alanında Almanya’ya karşı önemli bir ağırlık teşkîl edeceği hesâbıyla, ki bence de fevkalâde doğru bir hesabdır, bizim de bu „Kulüb“e dâhil olmamızı samîmiyetle arzû ediyordu. Unutmayalım ki Berlin’in, Ortadoğu ve Önasya üzerinde, mâzîsi takrîben 150 yıla dayanan birtakım emelleri ve planları vardır.

İyi de aynı planların daniskası Londra’da yok mu?

Tabii ki var. Moskova ve Paris’de de var. Washington’u da unutmasak iyi ederiz. Sanki istesek dahî unutabilirmişiz gibi...Öyle ama Osmanlı Hâriciyesi’nin en büyük hünerlerinden biri de işte o (tâbîr mâzur görülsün!) „iti ite kırdırma“ taktik ve stratejileri değil miydi?

Şimdi Ankara, AB içindeki bu güçlü müttefîqini kaybetdi.

Aleyhimize olan husus bu.

Lehimize olan husus ise, şimdi aynı sebeblerden ötürü ağleb-i ihtimâl Fransa’nın tam üyeliğimizden yana tavır koymasıdır, ki Ankara da herhalde bunu benden iyi bilir.

Ne var ki ben bu alanda Paris ve Ankara’nın başarılı olmasını hiç ama hiç istemiyorum.

Benim de elbet gerekçelerim var.

„Brexit“ (Britanya’nın çıkması) ve arkasından „Trentry“ (Türkiye’nin girmesi) pilavı daha çok su kaldırır.

Artık onlar da kısmetse bir sonraki yazıya.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.