Emani’ye giden uzun ince yol

Mefta Emani on aylık oğlu Halaf ve adı konmamış bebeğinin cenaze namazı için Sakarya’ya doğru yola çıktığımızda Suriye’ye yaptığım sayısız yolculuk aklıma geldi. Otobüsümüz Cilvegözü Sınır Kapısı’nda bekletilir ve pasaportlar incelenirken ne kadar üzüldüğümüzü hatırlıyorum. Çünkü daha ilk yolculukta çizilen sınırların kartonluğunu idrak etmiş, zihnimizdeki sınırları çoktan kaldırmıştık. Sezai Karakoç’un dediği gibi Şam, Halep nasıl bizim bir parçamızsa İstanbul da öylece onlarındı. Kültür, inanç, coğrafya birbirine ulanıp giderken sınır, pasaport da neyin nesi.

***

Başına hazmedilmesi zor işler gelen genç adam, Mefta’nın eşi Halid Al-Rahmun, İHH’nın yardım teklifini, çalışıyorum yardımı başkalarına yapın diyerek reddetmiş. Maktulün babası ise cenaze arabasında hala Türkiye’nin onurunu koruma derdinde. Bize kucak açtılar, bu millete teşekkür ederiz; bir iki kişinin yaptığı, Türk milletine mal edilemez, diyebiliyor sağduyusunu kaybetmeden.

Yanıbaşımızda dünya güçlerinin, yedi düvelin vesayet savaşı verdiği bir yıkımın içinden kaçıp gelen insanlara kalbimizi açtık bu doğru ama acımasız bir kampanya da eksik olmadı. Mülteci değil kardeşiz diyen insanların yüzlerinin biraz güldüğünü görünce infiale kapılan, kıskançlık ve öfke krizine giren insanlar. Mülteci çadırındaki gence en çok neyi özledin diye sorulduğunda sırtımı yaslayarak oturabileceğim bir duvarı diyor. Duvar bulup yaslandıklarında ise neden geldiniz rahata hakkınız yok diyoruz. Yakılmış, yıkılmış evlerinden kaçıp normale dönme umuduyla yola çıkmaz mı mülteciler. Bunu çok görmenin mantığı nedir?

Emani’nin başına geleni sadece kadın meselesine indirgemek doğru olmaz, amenna. Suriyeli erkeklerin başına gelen darp, ucuz iş gücü, haklarının çiğnenmesi, fahiş kiralar, ödenmeyen ücretler, aşağılamalar elbette can yakıcı. Çocukların istismarını neredeyse hiç pahasına çalıştırılmalarını saymıyoruz bile. Akıl, izan, vicdan sahibi işverenleri, Allah’tan korkan insanları da zikretmek koşuluyla. Fakat yine de kadın en zayıf halka. Babasını kaybetmiş kızları, kocası ve çocukları öldürülmüş kadınları ikinci eş adıyla istismar etmeye kalkan, bir dilim ekmek vermek için nikahıma almam gerek diyen ahlak tutulmasıyla mücadele edilemeden, toplumun bütün zaafiyetlerini iki caniye yükleyip hesabı kapatmak mümkün görünmüyor.

Sakarya’da konuştuğumuz insanların hemen hepsi Balkan göçmeni, Gürcü ya da Kafkasyalıydı. Buna rağmen ırkçılığın burada makes bulması büyük bir çelişki ve psikolojik altyapısında karmaşık duygular var. Fakat binlerce insan vahşeti şiddetle lanetliyor ve gözyaşı döküyordu, ortamdaki mahcubiyet ülkenin ortak hissiyatıydı aslında. Toplumdaki çürüme ise tırmandırılan Suriyeli düşmanlığıyla sınırlı değil.

Konuştuğu zaman yalan söyleyen, vaat ettiklerini yerine getirmeyen, hak ve adalet duygusundan uzaklaşmış, ahiret inancını, helal haram prensibini bir kenara atmış, alameti dünyaperestlik olan insanlara dönüştük. Kadın cinayetlerinin, öfkenin, cinnetin, cehaletin arkası kesilmiyor. Toplumsal roller dağıtılırken eline silah verilen sünnet çocuklarını, uyuyan bir kediyi tekmeleyerek erkekliğini keşfeden ergenleri, babasının arabasını üzerimize sürerek gücünü gösteren genç kızları, toplu taşıma araçlarında telefonda fütursuzca mahremini konuşan ve küfürler yağdıran şehirlileri düşünmeden edemiyor insan.

***

Bakir Anadolu’da bir kasabamızda adam geri manevra yaparken yaşlı bir adama çarpıp kaçıyor, yoldan geçenler ise hiç aldırmadan, adamcağızı kenara bile çekme gereği duymadan yolun ortasında bırakıp ilerliyor, bir genç adama şöyle bir bakıp telefon konuşmasına gülerek devam ediyor. Pazardan aldığımız domates ya da şeftalinin biri bile sağlam çıkmıyor eve geldiğimizde. Annesinin elinden tutmuş üç yaş çocuğuna çantasının metal tokasıyla çarpıp yüzünü kanatan kadın afra tafrayla geçip gidiyor.

İnsanlığın, ahlakın, edebin, imanın sadece lafzının dolaşması, insanların yüzündeki yatışmazlık, merhametsizlik ve ötekini hiçe sayma ürkütücü. Çürüme giderek oylumlanıyor. Bir şey yapmalı, bir yerden başlamalı. Emani’ye giden yol da geri dönüş de ince, uzun.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum