Taksim’e cami dilemması

Okuduğum üniversite Amerikan usulü inşa edilmiş ve eğitim sistemi de buna uyumlu planlanmıştı. Binlerce öğrenci için her şeyin en geniş şekilde düşünüldüğü kampüste mescit olarak iki metrekare bir alan bile ayrılmadığından açıkçası çoğu kez namazlarımızı kılamıyorduk. Kimbilir belki bu hiç de kolay olmayan ibadeti yerine getirememek için geçerli bir mazeret oluyordu bizlere. Kampüsün içinde bir ahşap cami vardı ama çürümeye terkedilmişti, içinde hamam böcekleri geziyordu, kapısında iri bir kilit vardı.

Mezuniyetten sonra evvel zaman kalbur saman içinde yolum NewYork’a düştü. Ziyaret ettiğim her meşhur üniversitenin içinde öyle ayrılmış küçük alanlar değil, kocaman mekanları, estetiğiyle, mimarisiyle kiliseleri, sinagogları görünce aslında bizim Amerika’yı da izlemediğimizi, neyin peşinde olduğumuzun belli olmadığını anladım. Üstelik gençleri cezbetmek için sanatsal etkinlikler, konserler bile düzenlenebiliyordu bu mabetlerde.

Taksim’e getireceğim sözü. Camiye ihtiyaç yok, siyasi bir gösteri diyerek yine itirazlar yükseldi. İnançları, kimlikleri, etnisiteleri, dilleri, farklılıkları bastırmak bizi uçuruma sürüklüyor. İnsanların kendini tanımlamasına, taleplerini, ihtiyaçlarını dile getirmesine izin verilmeyen ortam karşıtını doğuruyor ve kısır döngü sürüp gidiyor. 1990’da Ankara’dan İstanbul’a taşındığımdan beri Taksim’e bir cami lazım diye yazıp söylemişimdir. Bunun politik tercihle, güç gösterisiyle, iktidar savaşıyla, zaferi kimin kazanıp kaybedeceğiyle ilgisi olmadı hiç. Hatta minareyle, estetikle, mimari yapıyla bile ilgilenmeden canhıraş, sadece yaşadıklarımdan yola çıkan bir talep ve hayıflanmaydı.

***

Kadınlar için abdest alma yeri olmayan, kadının evinden çıkmadığı düzene göre inşa edilmiş olup dört yüz senedir hizmet veren Hüseyin Ağa cami başımızın tacı, ama ihtiyaca cevap vermiyor. Yukarı kata çıkarken beyefendilerin ne işi var bu kadınların bakışı, abdest almak isteyen kadınların caminin arkasındaki metruk ve hijyenden tamamen uzak çok kötü bir yere yollanmaları, sonra uzun tadilat sürecinde bu kıt imkanlı camiden de mahrum kalmanın sıkıntısı. 2014’te yeniden hizmete açıldığında ise yukarı kat da erkeklere tahsis edilmiş ve Beyoğlu’nda alışveriş, iş ve gezi için bulunan sayısız ülkeden binlerce mümin kadına aşağıda küçücük bir yer bırakılmış. Erkeklerin de mekanın küçüklüğünden sıkıntı çektikleri aşikar.

Özel şeyler yazmak ne kadar uygun olur ama yer bulamayıp ağlamaklı çıktığımı hatırlıyorum çocuklu kadınların izdihamından. Hep düşündüm; neden bir iktidar bu kadar bariz bir ihtiyacı sessiz sedasız sadece hizmet manasında karşılamak için adım atamıyor, yelpazenin neresinde olursa olsun yetki alan her parti yapabilirdi bunu. Şimdi Ak Parti hükümeti karar aldı, projelendirdi ve artık neden şimdi, zamanlama manidar itirazları bana dikkate değer gelmiyor. Çünkü bu ihtiyaç ilk kez 1968’de gündeme geldiğinde yer yerinden oynamıştı. 1990’da 2011’de 2013’te her çaba akim bırakıldı, davalar açıldı, sanki hayat memat meselesi, cami yapılmayınca laiklik teminat altına alınacak. Oysa en güzel kiliseler İstiklal Caddesinde ve Beyoğlu’nda. Biz de onur duyuyoruz her birinin korunmasından, muhafaza edilmesinden. Parkta ceketini serip kılsan öyle olmaz, mutlaka bir kötülük bulunur bu zorunlulukta da.

***

Şimdi sakinlik içinde bir cami için harekete geçildi. Çıkarılacak birkaç esnaf, yer devletin istediği gibi tasarruf edebilir, tebligat gelince çıkacağız, hayırlı olsun diyorlar. Nüfusun, özellikle de gündüz gezen insan sayısının son derece arttığı, demografik yapının değiştiği, binlerce Müslümanın dolaştığı bir yerde artık bu ihtiyacı görmezden gelmek ne kadar insani. Bu talebi yok saymak yerine farklı dünya görüşlerinden fakat cami üzerine yoğunlaşmış mimarlarımız, sanatçılarımız nasıl olması gerektiği hakkında söz alsaydı, estetik seçenekler üzerine beyin fırtınası yaşasaydık, hatta seçenekler halka arzedilip işin içine böyle güzel bir fikir alışverişiyle katılabilseydik ne güzel olurdu. Bu vesileyle tartışmalara katılma imkanı bulacak olan millette, şehrinin ülkesinin mimarisiyle, yaşadığı yerin estetiğiyle dokusuyla ilgili bilinç yükselmesi gerçekleşir, yurttaşlık bilincimiz de öz güvenimiz de artardı. Farklı kimliklerin ortaklaşması, uzlaşması lazım bu vesilelerle. Bir kere de hayırlı olsun diyelim, ola ki ibadetini yerine getirebilenler hepimize dua eder de kalplerimiz yumuşar.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum