28 Şubat dersi

Gel keyfim gel.” Bir eski yazı levhaydı. İlk gördüğümde okumakta zorlanmıştım. ‘Küllü’ diye başlayasım geliyordu. Sonra anladım ‘küllü’ diye okumaya çalıştığım hecenin ‘Gel’ olduğunu. ‘Gel’i anlayınca ‘keyfim’i de anladım. 

İnsanlar bunu güzel bir hat ile yazıp duvarlarına asmışlar. İlginç değil mi? 

Hoşuma gitti, Ankara’da Fehmi Usta’nın bizim evde misafir olduğu günlerde söyledim, Fehmi Abi benim için kara kalemle güzelce yazdı, odamın duvarına bantladım. 

İlk okuduğumda dikkatimi çeken Türkçe levhalardan biri de “Bu da Geçer Ya Hu” levhasıydı. Onu Fehmi Abi’ye yazdırdım mı bilmiyorum. 

Eskiler, dertli, kederli zamanlarında ihtiyaç duymuşlar demek ki diye düşünüyordum. 

Dini hikayeler yayımlayan ‘Biriz Biz” adlı bir web sitesinde okudum, meğer aslı Rumca’ymış. 

Bizanslılar başlarına kötü bir iş geldiği zaman ‘K’afto ta perasi’ derlermiş. Selçuklular döneminde İran taraflarına geçmiş laf. “İn niz beguzered” olarak. Yani, “Bu da geçer.” 

Anadolu’daki dergahlarda, tekkelerde Türkçeleşmiş “Bu da geçer Ya Hu” şeklini almış. 

“Bu da Geçer Ya Hu” sözünün hayatımızda yerini tam olarak bulduğu zamanlar 28 Şubat yıllarıdır. 

Kasvetli bir dönemdi 28 Şubat. 

Jakoben bir laiklik anlayışı kasıp kavuruyordu ortalığı. 

Bunu iliklerimize kadar hissettik. 

Çocuklarımız, İmam-Hatipli oldukları için hak ettikleri üniversitelere giremediler.  

Ayrıca başörtüsü zulmü vardı. Kızlarımıza nefes aldırmıyordu. 

Siyasetin alanı alabildiğine daraltılmıştı.  

Yargı brifingliydi. Siyasette veya yargıda hatta iş dünyasında cunta ne diyorsa o oluyordu.  

Refah, Fazilet, art arda kapatılmış bir çok siyasetçi yasaklı hale gelmişti. 

Sermayenin bile yeşili icat edilmişti. 

İşadamları bakanlık koridorları yerine Genel Kurmay koridorlarında halletmeye çalışıyorlardı işlerini. 

Çoğu Çevik Bir imzalı ihbarlar yüzünden mahkemeler biz gazetecilerin ikinci adresi olmuştu. 

Bizler, ikinci sınıf vatandaşlardık. 

Depremde insanlara yardım etmemiz bile tehdit oluşturuyordu. 

Eh, böyle bir durumda “Bu da geçer Ya Hu” demez misiniz? 

Dedik biz de... 

Fakat aynı zamanda 28 Şubat’ın eğitici tarafını da görmeye çalıştık. 

Muhafazakar kitlelerin gündemine fazla girmeyen insan hakları bu vesileyle bir alan bulmuş oldu. 

Hukuk’un kıymetli bir şey olduğu, böyle baskıcı bir ortamda insanların zihnine daha iyi yerleşebilirdi. 

Dilimizin ucuyla “Hukuk herkese lazım” diyorduk demesine, ama şüpheliydik, hukukun bir gün bize tebelleş olan cuntaya ve cunta sevicilere de lazım olacağından. 

Sanki bin yıl sürecekti 28 Şubat ve hukuk bin yıl süresince sadece bize lazım olacaktı. 

Lazım olacaktı, hatta lazımdı ama hiç ortalıkta görünmüyordu. 

Çok açık bir biçimde antidemokratikti 28 Şubat. Cunta, demokrasi oyununun kurallarını toplumun bir kesimi aleyhine bozuyordu. 

Bu kavramların muhafazakar kitleler tarafından tartışılması, sahiplenilmesi, 28 Şubat’ın faydalı, eğitici tarafı olarak görülebilirdi. 

Sonra gün geldi bitti 28 Şubat. 

28 Şubat’ın mağdurlarına iktidar nasip oldu. 

28 Şubat döneminde alınan hukuk, adalet, demokrasi derslerinden artık daha adaletli, daha müşfik bir siyasi ve toplumsal ortam için yararlanılabilirdi. 

Yararlanıldı mı? 

Bir müddet yararlanıldığı düşünülebilir. 

Fakat zamanla etkisini kaybetti. 

Sanki unutuldu. 

Bu defa toplumum başka bir kesiminin “Hukuk herkese lazım” deme ihtiyacı hissettiği zamanlar geldi. 

Belki bazıları bugünkü durumu “Onlar bize şöyle şöyle yapmışlardı” gibi gerekçelerle izah ediyor. 

Ne olursa olsun, bu övünülecek bir hal değil. 

Bugünkü yanlışın mazereti 28 Şubat olmaz. 

Başkalarının “Bu da geçer Ya Hu” demeyeceği bir ortamı hedeflemek 28 Şubat’ın cenderesinden geçmiş bir siyasete daha çok yakışırdı. 

YORUMLAR (51)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
51 Yorum