Afganistan: Sonra ne oldu?

Afganistan’da tarih yazmıştık. Kabil’de, Kunduz’da, Kandahar’da, Mezarışerif’te Ruslar’a göz açtırmadık. 8-10 sene içinde Sovyetler’i Afganistan’a girdiğine pişman ettik.

Sonra?

Biraz hafıza tazeleyelim mi? Kim nereye gitti? Ne olmuştu da şimdi ne oluyor?

Mesela Afgan cihadının liderleri ne yapıyor şimdi?

Bakalım. Hiç olmazsa ismi hafızalarımızdan silinmeyen bir kaçına.

Burhanettin Rabbani, Cemiyet-i İslami’nin lideriydi. Ruslar yenildikten sonra, 1992’de mücahit gruplar tarafından devlet başkanı ilan edildi. Tacik asıllıydı. Taliban 1996’da Kabil’i işgal edince Tacikistan’a göçtü. Sonra tekrar Kabil’e döndü. BM, Karzai’nin seçilmesine kadar Rabbani’yi Afganistan Devlet Başkanı olarak tanımaya devam etti. 2011’de bir intihar bombacısı tarafından Kabil’de öldürüldü.

Hizb-i İslami’nin lideri Gülbeddin Hikmetyar işgal sonrası hükümette başbakanlık yaptı. Şu anda sağ. Politikacı kimliği devam ediyor. Taliban’la uyumlu görünüyor.

Ahmet Şah Mesut işgal sırasında başarılı bir mücahit komutandı. Rus ordusunu Pançşir Vadisi’ne sokmadı. Bir ara Pançşir Aslanı diye anıldı. Afganistan hükümetinde savunma bakanlığı yaptı. Taliban Kabil’i ele geçirince Pançşir’e çekildi. 2001’de intihar saldırısı sonucu öldürüldü.

Bu intihar saldırılarını Taliban’ın mıntıka temizliği olarak mı okumak lazım?

Olabilir.

Özbek general Abdürreşit Dostum cihat sırasında da diğer liderlerle ayrı telden çalıyordu. Hatta bir süre Sovyet yanlısı devlet başkanı Necibullah’ı destekledi. 2014’te Başkan Yardımcılığı görevine getirildi. 2020’de Mareşallik unvanı verildi. Zaman zaman Türkiye’ye geliyor. Milli Savunma Bakanı Akar’la temasları var. Geçenlerde, Taliban saldırıları yoğunlaşırken, kuzeydeki Seripul vilayetinde kalabalık bir konvoyla gövde gösterisi yaptı. (A.A. haberi.)

Şimdilik bu kadar hafıza tazelemesi yeter. Yeri geldikçe yeniden tazeleriz.

Biraz da Taliban çalışalım.

Taliban, adı üstünde, talebeler. Medrese talebeleri.

Kökleri dünyadaki en yaygın medrese ağı olarak bilinen ve 19. Yüzyılda kurulan Hindistan’daki Diyobend medreselerine kadar uzanıyor.

Müfredatında tefsir, fıkıh, hadis, felsefe, tasavvuf da var.

Anlaşılan zamanla bazı değişiklikler olmuş.

Değişiklikler için Ziyaüddin Serdar’ın tanıklığına müracaat edelim.

Serdar’ın ziyaret ettiği yer, o sıralar (1985) Ziyaü’l Hak tarafından da desteklenen, Peşaver yakınlarındaki Hakkaniye Medresesi. (Cenneti Arayan Adam. Mahya Yayınları.)

Serdar’a rehberlik eden molla “Müfredatımız Kur’an ve şeriat odaklı” diyor, “Şeriatın saf ve su katılmamış bir biçimini öğretiyoruz.”

“Felsefe, mantık ve hitabet ile çeşitli Kur’an tefsirlerinin dahil olduğu müfredatı uygulayıp uygulamadıklarını sordum. Felsefeden söz etmem karşısında dehşete düşmüş gibiydi. “Biz burada saf şeriatı öğretiyoruz” diye vurguladı. Tasavvufun olup olmadığını sorma cüretini gösterdim. Sorudan hoşnut görünmüyordu. “Tasavvufun İslam’la ilgisi yok” dedi.

Sonra rehberlik görevini genç bir öğrenci devralıyor. Genç soruyor:

“İyi bir Müslüman mısınız?”

“Müslümanım, ama iyi olup olmadığımdan emin değilim.”

“Eğer Müslümansanız niye sakalınız yok?”

“Çünkü Müslüman olmak için sakal şart değil.”

“Ama Peygamberimizin sünneti. Sünnete uymayan bir adam Müslüman değildir.”

“Sünnetin büyük ölçüde Hz. Peygamber’in yerleştirdiği ruha dayandığını düşünüyorum. Cömertlik, sevgi ve hoşgörü ruhu; kendisine zulüm ve baskı yapanları affetmekte ısrar etmesi; yaşlılara, çocukları ve toplumda bir kenara itilmişlere karşı gösterdiği saygı; adalet, eşitlik, dürüstlük konusundaki titizliği, ilim ve eleştiriye bağlılığı; işte bu sünnetlere uymamız gerekiyor.”

“Sen kim oluyorsun?” diye bağırdı öfkeyle, “Kalkmış bir de sünnetin ne olup olmadığını söylüyorsun. Sakalın bile yok!”
“Peşaver’e dönerken endişeden titrediğimi hatırlıyorum. Büyük İslami düşünce ve ilim mirası buna mı indirgenmişti? Peygamber’in fiziksel görünümünü fetişleştirmeye mi? Son derece dışlayıcı bir saflık anlayışına mı?”

“Hakkaniye Medresesi ilim merkezi olmaktan çok bir nefret çiftliğine dönüşmüştü. Kritik çoğunluğa ulaşıp onların görüşüne katılmayanlarla savaşmalarına ne kadar zaman kaldığını düşündüğümü anımsıyorum. Medresenin mizah duygusundan ve yaşama sevincinden yoksun olması beni bu öğrencilerin ciddiye alınması gerektiğine ikna etmişti.”

Serdar’ın anlattıkları Taliban’ın doğuş zamanlarını işaret ediyor.

Sonra ne oldu?

Kısmetse bir sonraki yazıda devam ederiz.

YORUMLAR (39)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
39 Yorum