Bayram bayram devlet bahsi...
'Devlet’ denilen şeye oldum olası mesafeliyim.
‘Devlet’ deyince ağzından bir ‘devlet’ daha çıkan, devlete kutsiyet izafe eden, devleti insanın da, dinin de üstünde gören taifeye dahil değilim.
Bu taifenin bir kısmı dine kıymet verebilir.
Dikkat etmek lazım... Dine kıymet verirken, dini devlet lehine yontabilir, tevil edebilir, tahvil edebilir.
Devlet bahsine girmişken, çok zamandır zihnimi meşgul eden bir ‘vecize’ye de temas edeyim.
Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali’ye izafe edilen öğütlerini bilirsiniz.
Güzel öğütler.
Sözün bir yerinde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyor Edebali.
Kulağa hoş geliyor.
Ama ben ihtiyatlı davranmayı tercih ediyorum.
Devleti mi kayırıyor, insanı mı kayırıyor Şeyh Edebali?
Önceliği hangisine veriyor?
Böyle bir sözün devlet adamına hitaben söylenmesi muhtemelen faydalıdır.
Sadece devlete odaklanmasın, insanı da dikkate alsın diye...
En azından, söylendiği çağın ortalamasına göre iyi bir düşünce tarzı.
Ama görüyorsunuz, işitir işitmez hemen cebe atmıyorum içinde ‘devlet’ ve ‘insan’ geçen bu cümleyi.
Ne olur ne olmaz.
Halbuki devletin lüzumuna inanıyorum.
‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe’ sözünü oldukça isabetli buluyorum.
Birilerinin katili, hırsızı, dolandırıcıyı takip etmesi, yakalaması, cezalandırması lazım.
Ahalinin iyi-kötü bir düzenin içinde hayat sürmesi lazım. Dahildeki ve hariçteki hırsızlardan, arsızlardan, eşkıyadan korunması lazım.
Kendisi eşkıya olmayan bir mekanizma tarafından.
Şu ana kadar kamu düzenini sağlamanın başka bir yolu icat edilemedi.
Bütün bunlar için devlete ihtiyaç var.
Fakat, devletler çeşit çeşit.
Kimisi çok otoriter.
Kimisi faşist.
Kimisi merhametsiz, adaletsiz.
Eli vatandaşın cebinde, yumruğu vatandaşın tepesinde.
Vatandaşın tıraşına, bıyığının şekline, kıyafetine bile müdahale etmek, otoritesini insanların evlerinin içinde bile hissettirmek istiyor.
Neden kutsayayım ki böyle bir devleti?
Benden ırakta dursun, mümkünse onunla hiç işim olmasın, onun da benimle işi olmasın.
Kolay değil tabii... Devletin sana, senin de devlete işin düşer.
Ama ne kadar az düşerse o kadar iyi...
Oysa, adaletli, müşfik, babacan bir devlete sempatiyle bakabilirim.
“Ben devletim, hikmetimden sual olunmaz.”
“Ben devletim, istediğimi yaparım” demeyen bir devlete.
Sempatiyle baksam da, asla kutsamam.
Devlet bu, ne kadar adil, ne kadar müşfik olursa olsun, bir gün yoldan sapabilir.
Yoldan saparken de, iyi günlerde izafe edilmiş bir ‘kutsallık’tan yararlanabilir.
Nereden çıktı bayram bayram şu ‘devlet’ bahsi diye sormakta haklısınız.
Evvelki gece polisler Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez’i bir lokantada ailesiyle birlikte yemek yerken yaka paça gözaltına almışlar.
Evvela kimliğini istemişler.
Adam avukat. Polisin yetkisini de kendi yetkisini de biliyor.
Gerekçe sormuş.
Makul bir gerekçe gösterememişler.
Ne gerek var ki makul bir gerekçeye? Polis işte. Gelir, kimliğini sorar, sen de gösterirsin.
Öyle değilmiş. Bir vatandaş, şüpheli bir durum veya bir suç, kavga, gürültü olmadan kimliğini göstermeye zorlanamazmış. Hukukçular söylüyor.
Göstermemiş kimliğini.
Göstermeyince de gece vakti, zorla, hem de eşinin yanında kollarından tutup çeke çeke götürmüşler.
Videoyu seyrettim.
Polislerden biri “Biz devletiz” diyor başkanı ikna etmeye çalışırken.
Polisin “Biz devletiz” sözü açtırdı bana bayram bayram bu devlet bahsini.
Kaba bir laf. Ceberut devlet çağrışımı yapıyor.
“Devlet” olduğunuz zaman makul olmanız gerekmiyorsa...
Vatandaşa saygılı olmanız, nazik olmanız gerekmiyorsa...
Benim devlete mesafeli olmamı kimse yadırgamasın o zaman.
Efendim, tabii ki unutmadım.
Kurban Bayramınız mübarek olsun.
Allah nice bayramlara eriştirsin.