Bir kafada olur mu mihman mihman üstüne?

Düşünüyorum da... Her dönemde, her ülkede, iktidarda bir fikir vardır.

Mükemmel olabilir, mükemmele yakın olabilir, ‘fena değil’ olabilir.

Veya eksik olabilir. Yetersiz olabilir. Yıkık dökük olabilir. Kötü olabilir. Yanlış olabilir. Ama bir fikirdir o.

Yapılan işleri, işlerin kalitesini, yapılış yöntemini, başarısını-başarısızlığını o fikir şekillendirir.

Fikriniz mükemmelse ya da mükemmele yakınsa, işleriniz de mükemmel veya mükemmele yakın olur.

Mesela, ihaleleri düzgün yapıyorsunuz, haksızlık etmiyorsunuz, adam kayırmıyorsunuz.

Öyleyse fikriniz de düzgün.

İnsanlara adaletle muamele ediyorsunuz.

Öyleyse adilsiniz, adalet diye bir fikriniz var ve sağlıklı.

Tersi de geçerlidir. İşleriniz neresinden tutsan dökülüyorsa, fikriniz de dökülüyordur.

Liyakate ehemmiyet vermiyorsunuz. O zaman liyakat konusundaki fikriniz yanlış.

Hakkı hukuku kendinize yontuyorsunuz. 

O zaman hak ve hukuk konusundaki fikriniz yanlış.

‘Fikriniz yok’ değil, fikriniz yanlış.

Başka türlü söyleyeyim.

Fikrinizin mükemmel olduğunu düşünüyorsunuz, ama sizden sudur eden işler mükemmel değil. Öyleyse ya yanılıyorsunuz, fikriniz mükemmel değil, ya da fikriniz gerçekten mükemmel, fakat siz o fikre uygun davranmıyorsunuz, o fikirden sapıyorsunuz.

Konuya biraz tersten mi girdim?

Ama düzeltince de aynı sonuç çıkıyor.

Bir fikrimiz vardı bizim ve mükemmeldi.

Daha doğrusu biz fikrimizin mükemmel olduğunu fikrediyorduk.

Bütün dünyanın derdine çare bizim fikrimizdi.

20. Yüzyılın arızalarını bizim fikrimiz düzeltecekti. Ah bir fırsat verilse!

Verildi fırsat.

Bir de baktık ki, meğer fikrimiz henüz teşekkül etmemiş.

Suallere cevabımız yok.

Hatta suallerden haberimiz yok.

Sormasak da, bilmesek de, vardır mutlaka sorulabilecek bütün soruların cevabı.

İyi de, sen sormazsan, kim soracak?

Sen bilmezsen kim bilecek?

Düşünmemişiz. Bir fikrimiz olması için yeterince çalışmamışız.

Çalışana da hoş bakmamışız.

Bu adam boyuna soru soruyor, rahatsız mı ne?

Soru sormadığımız için, soruların dünyasında bocalamışız.

Ya soru sorunca aldığımız cevap hoşumuza gitmezse?

Sormasak daha iyi değil mi?

Hoş bunun çaresi bulunuyor. Kafamıza göre cevap verenleri bulmak her zaman mümkün!

Ama soruların olmadığı bir dünya, daha huzurlu, daha güvenli.

Soru sormayan bir kafadan fikir çıkabilir mi?

Boşuna mı söylüyordu merhum Aliya İzetbegoviç?

“Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere eleştirel düşünme” dersleri koyardım. Batı’nın aksine doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve bir çok zaafın kaynağı budur.”

Eleştiri mi? Ne’uzü Billah!

Eleştiri yoksa, ‘eleştirel düşünce’ yoksa, bütün hayatınız kafa sallama ve onaylama üzerine bina edilmişse fikir sizin yanınıza niye uğrasın?

Var işte fikriniz, kontenjanınız dolmuş!

Bir kafada olur mu mihman mihman üstüne?

Düşünce özgürlüğü mü?

Yani başkası serbest düşünecek, serbest konuşacak.

Sakıncalı değil mi?

Peki biz serbest düşünebilir miyiz?

Serbest düşünenler sapıtıyor sakın ha!

Diye diye, fırsatı heba etmişiz.

Öyleyse yolumuza fikirsiz devam edelim.

Ve bizim yoldaki yürüyüş şeklimizi bir fikre dönüştürelim.

Aslında tamamen imkansız değil bu.

Öyle güzel bir siretiniz olur ki, o siretten güzel bir fikir çıkabilir.

Ya ağır aksak yürüyorsak?

Bir günümüz ötekine uymuyorsa?

O zaman ağır aksak bir fikrimiz olur.

Memleketimizin fikri durumu hakkındaki fikrim budur.

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum