Biz her durumda İstanbul’u bozarız
Ya kanal bizi ortadan ikiye böldü ya da biz zaten bölünmüştük kendimizi kanalın iki ayrı yakasında bulduk.
Kanal İstanbul insanları birbirinden uzaklaştıran başka sorunlara göre tali kalıyor.
Öyleyse bir de bu sebeple bölündük ve bu sebep öteki sebeplere göre daha katlanılır.
Biraz dağınık, çeşitli, renkli durabilsek, kimimiz daha koyu, kimimiz daha açık... Beceremiyoruz. Bir güç bizi mıknatısın kutuplarına doğru çekiyor.
Bakıyorum, herkes kendi görüşünden emin.
“Yanlış. İstanbul’a ihanet.”
“Hayır, seninki yanlış. İstanbul’a değil, vatana ihanet.”
Bu kadar şiddetli bir bölünme Kanal İstanbul için fazla değil mi?
Buna rağmen, Kanal İstanbul yerine hem İstanbul’a hem memlekete faydalı başka işler yapılabileceğini düşünürüm. Yani eğer bölünmeyse, benimki daha sakin, daha soğukkanlı bir bölünme.
Bilim adamları Kanal İstanbul’un sakıncalarını tespit ettiler.
Ekolojik dengeyi bozuyor. Dünyanın en kirli denizi Marmara’da hayatı öldürecek. Tatlı sular tuzlanacak. Şehre bir-iki milyon fazladan nüfus ilave olacak. İstanbul’un savunması zorlaşacak.
Başka bilim adamları da Kanal İstanbul’un faydalarını tespit ettiler.
Boğazın yükü azalacak. Geçen gemilerden para kazanacağız. Çevreyi bozmayacağız. Yarısı yeşil alan olacak. İstanbul’un savunması kolaylaşacak. Üstelik vatandaşın cebinden kuruş çıkmayacak.
Bunları söylerken, bizim, Marmara’nın ekolojisini kanalsız manalsız bireysel ve toplumsal kabiliyetlerimizle öldürmüş bir ulus olduğumuzu galiba unutuyorlar.
Yani biz, kanalsız da İstanbul’u bozabiliriz!
‘Vatandaşın cebinden kuruş çıkmayacak’ cümlesini tanıyorum.
Kuzey Marmara otoyolundan, üçüncü köprüden, Osman Gazi köprüsünden geçerken de geçmezken de hep aklıma geliyor.
Aynı bilim adamları rolleri değişseler. Sakıncasını araştıranlar faydasını, faydasını araştıranlar sakıncasını araştırsa ne bulurlar?
İkisinin toplamından bir sentez yapabilir miyiz?
Gereksiz. Çünkü iş olacağına varacak. Gücü yeten yapacak.
Kanal İstanbul’un ÇED raporuna şöyle bir göz attım. Çok uzun, çok ayrıntılı. 1623 sayfa. Sağlam bir kanaat edinmem için biraz daha incelemem gerekir. Okumaya devam edeceğim.
Bir iki yerde sakıncalara değinildiğini gördüm.
Terkos gölünden kanala yılda 30 bin metreküp su sızması bekleniyormuş. Küçük Çekmece gölü kuzey sınırı ile Sazlıdere Barajı arasında kalan (5 km) karstik kireç taşlarının yer aldığı kesimde kanaldan sızacak tuzlu su ile yeraltı sularının tuzlanması riski varmış.
Demek ki sakıncasız değil.
Belki tedbir alınır ve bu sakıncalara mani olunur. Belki devlet müteahhitlerin tedbirlere riayet edip etmediğini sıkı sıkıya takip eder.
Bundan hiçbir zaman emin olmadığımız için belki diyorum.
Kanal İstanbul’da yılda 273 milyon metreküp kazı yapılacakmış. Toplam 1,1 milyar metreküp civarında. Kazı asgari 4 yıl sürecek.
Kazıda maden ocaklarında kullanılan dev kepçeler ve 200 tonluk kamyonlar kullanılacakmış. Her gün 400 dev kamyon bu hafriyatı Marmara ve Karadeniz’e dökecekmiş. Hesap ettim, günde 4 bin kamyon seferi ediyor. İstanbul trafiği için korkunç bir rakam. Eğer küçük ekipmanlar kullanılırsa kazı süresi uzarmış. Sonunda Marmara ve Karadeniz’de birer dolgu alanı oluşacakmış.
Kamyonculara diyeceğim yok da kamyonları ve dozerleri nereden alacaklar acaba?
Önceki gün temeli atılan köprü Kanal İstanbul’un bir parçası sayılır da sayılmaz da. Ama sonunda -muhalefet iktidara gelince müteahhitlerin parasını ödesin ödemesin- kanalın yapılma ihtimali yüksek.
Bildiğim bir şey var.
Türkiye’deki siyasi taraflar İstanbul’un yeşil veya gayrı-meskun alanlarını yutma konusunda lafla ihtilaf etseler de iş icraya geldiğinde aynı şeyi yapıyorlar.
Ben, bütün partilerin dönemlerinde İstanbul’da arazi talanının ve beton istilasının duraksadığı tek bir dakikaya tesadüf etmedim.
Şimdi de durmuyor. Açıkgözler, gözleri ve’lfecr okuyarak, fellik fellik arazi kapatıp beton dikiyorlar.
Kanal İstanbul, bir taraftan gemiler için kanal, ama bir taraftan da bir kupon arazi üretme projesi.
İnşasında öncelikli saikin arazi üretimi olduğu düşünülebilir mi?
Düşünülebilir.
Kupon araziler ortalama İstanbullunun her hangi bir işine yaramayacak. Onlar da benim gibi seyredecekler.
Bazı devlet ricali ve bazı devlet ricalinin sevdiği rical arazi rantından istifade edecek. Zaten Kanal İstanbul yapılmayınca da böyle oluyor.
Bunu faydadan mı sayarsınız, sakıncadan mı bilmem:
Belki bazılarımız kanal çevresinde mülk edinen bir Çinlinin, bir Katarlının ya da yerli ve milli bir arkadaşın dükkanında işe girer.
Gerçi Çinliler işçilerini Çin’den getiriyormuş!