Bu sene de baharın 'şevki yok'
Eskiden çok duyardık, şehirlerdeki, kasabalardaki, içlerinde koca birer dünya, yüreklerinde düğüm düğüm dertler olan, yıkılmış, yeniden yapılmış adamlardan.
‘Hayatımı yazsam roman olur.’
Şimdi kimsenin hayatı eskisi kadar roman değil.
Hasan Ali’nin kardeşi vardı. Adı Emir olabilir. Osman dayım, ben, o, yürüyoruz. Yakışıklı çocuk. İspanyol paça pantolon, yaka düğmelerinin üç dört tanesi açık kızılca bir gömlek, uzun siyah, dalgalı saçlar.
İşi rast gitmiyor demek. Ara sıra bizden birkaç adım açılıp, “Tanrım beni baştan yarat” diyor... “Ayakkabılarımı da beraber” diye ekliyor.
Orhan Kemal’in ‘Küçük Adam’ları onlar. Küçük, güzel adamlar.
Memleketimizde, yazılamayarak, kaç tane roman ziyan olmuştur?
(Roman iki türlü ziyan oluyor. Bir, yazılmayınca. İki, klavyenin başına “Roman yazacam” diye oturan, ne yapıyorsun diye sorduğun zaman “Roman yazıyorum” diyen fakat romanın yanından bile geçmemiş tipler tarafından yazılınca.)
Hayatınızı yazsanız roman olabilir. Yani anlayan biri yazarsa.
Olabilir de ben buraya nereden geldim?
İtiraf edeyim. Evvela hatırımda Şevki Bey vardı.
Ölüm haberi şöyle çıkmış; gazetede:
“Hanende-i Şehir Şevki Bey cumartesi gecesi, Beylerbeyi’nde Gümrükçü Rahmi Bey’in hânesinde kalp sektesinden öldü. Mûsikîde üstad, fakat mest-i müdâm idi.”
Mest-i müdam, mest-i müdam olarak kalsın. Mübarek günde açmayalım. Anlayan anladı nasıl olsa.
Büyük bestekar. Bazen günde sekiz on beste yaptığı rivayet ediliyor.
“Arza layık değil amma hünerim/Naçizane bini buldu eserim” sözü ona ait. Bu arada 31 yaşında vefat ettiğini de kaydedelim.
Kaç bestesini dinledim? Çok fazla değil. Tedavülde olanları ya da bir kısmını dinlemişimdir.
“Zannım bu ki cana beni kurban edeceksin
Verdim sana can işte ne ferman edeceksin?” (Güfte Mahmut Celaleddin Paşa. Ama ne paşaymış!)
“Bais oldu çeşm-i mestin aşıkın berbadına
Vermesin fırsat felek gamze-i celladına” (Güftekarını bulamadım.)
Aşk olsun!
Başka zaman bakarız Şevki Bey’in bestelerine. Ama hatırımda Şevki bey vardı derken başka bir şeyi kast ediyordum.
“Gül hazîn sünbül perîşan bâğ-ı zârın şevki yok..
Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok..”
Bunu biliyorsunuzdur. Güzel şarkı, rast gelirsem dinliyorum.
Bir gün, Mustafa (Karaalioğlu) bana Rahmi Bey’in bu şarkıyı Şevki Bey’in ölümünden sonra Şevki Bey için bestelediğini söyledi. (Mustafa musikişinastır. Hem bilir, hem güzel okur.)
Eyvah!
Şarkı birdenbire derinleşti.
Şarkının “şevki yok” dediği, Şevki Bey’in yokluğuymuş.
Olağanüstü!
“Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!”
Hem baharın şevki yok, hem ırmakların.
Hem de Şevki yok... Şevki öldü.
Bilmiyorum, bende kıymeti arttı şarkının.
Sonra hikayenin peşine biraz daha düştüm.
Güfte, yani şiir Recaizade Mahmut Ekrem’in.
Recaizade Mahmut Ekrem bu şiiri Şevki Bey için mi yazmış?
Hayır. Kendi oğlu için yazmış.
Oğlunun adı Şevki miymiş?
Hayır, oğlunun adı Nijad.
Recaizade üç çocuğunu da kaybetmiş. Kızı Piraye doğduğu gün ölmüş, oğlu Emced ise bebekken hasta olmuş, hasta yaşamış ve 20’li yaşlarında vefat etmiş. Nijad kabiliyetli çocukmuş. Ekrem Bey ondan ümitliymiş;. 20’sinde ölmüş.
“Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin
Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin.”
Yahu dertli adammış Recaizade Mahmut Ekrem!
Prof. Dr. Erdoğan Erbay’ın neşrettiği Kitabe-i Seng-i Mezar şiiri mezar taşına hakkedilememiş. Biz son iki beytini buraya alarak mağfireti celbe gayret edelim.
“Yâ Rab, bi-aşk-ı hazret-i peygamber-i güzîn,/Şâyân-ı merhamet bu güneh-kâr-ı zârı gör./Ey ümmetin şefî’i Muhammed-i dem-hesâb,/Ayn-ı keremle Ekrem-i feryâd-kârı gör.”
Ya Şevki Bey ne oldu? Şevki Bey’in ‘Şevki yok’la alakası yok muymuş?
Yoksa bile, hikaye güzel. Ama bir görüşe göre Rahmi Bey, Recaizade’nin bu şiirini Şevki Bey’in vefatı üzerine bestelemiş.
Bu kadarının gerçek olmasını diliyorum.
Bazen lafın peşine takılıp gidiyorum.
Şarkıların, şiirlerin, insanların hayatında birbirinin içine giren hikayeleri yüzünden girdim bu hikaye-roman işine.
“Şevki yok” şarkısının bana armağan ettiği hikaye buydu işte.
Ayrıca, şu salgın yüzünden bu sene de baharın şevki yok!