Bu sene fena yordu bizi

İlk 10 Kasım’ı ilkokul birinci sınıfta idrak etmiştim. 

Kocamusta’paşa’daki Hekimoğlu Ali Paşa İlkokulu’nda. 

Okul müdürümüz, öğretmenlerimiz, tabii öğretmenlerimizin ciddiyetine bakarak biz öğrenciler, oldukça ciddi, oldukça gergin. 

Ben bizim öğretmen ağlayacak zannettim. 

Şiir okuyan çocuklardan biri ağladı. 

Hatırladığım ilk Ramazan, Umurbey’de geçirdiğimiz ramazandır. 

Ramazan’a dair hatırladığım ilk koku da akşam köyün kahyasının getirdiği pidelerdeki susam kokusu. 

Yeni yıl-eski yıl konusuna da biraz geç girdik. 

Bizim evde yoktu öyle bir şey. 

Okula gittikten sonra fark ettik. 

Tamam, mahallede çocuklar birbirine “Akşam ne yaptın” diye soruyorlardı. Aklımda “Tombala oynadık” cevabı kalmış. O yıllarda televizyon falan yok henüz. 

Bizim evde tombala da yok. Yeni yılın geldiğini ertesi gün sokağa çıkınca anlıyoruz. 

Bazı haylaz takımının “Bizim oralara Ramazan gelmiyor” demesi gibi, bizim eve de yeni yıl gelmiyordu demek. 

Ama şu resmi biliyorum. Belki gazetelerde görmüşümdür belki okulda. 

Kapıdan hırpalanmış bir ihtiyar olarak çıkıyor eski yıl. 

Öbür kapıdan sevimli bir bebek olarak giriyor, mesela 1970. 

Yadırgıyordum bu resmi. Bir bebek, o kadar ihtiyarlar mı bir sene içinde? 

Sonra, yeni gelen yıl, o kadar da bebek olabilir mi? 

Bu sene sanki biz kapıdan ihtiyarlar olarak çıkıyoruz, 2020 taş gibi duruyor yerinde. 

Eskiden de olmuştu bizi yoran senelerimiz. 

“Bitsin de gitsin bu sene” dediklerimiz. 

Zihnimde en çok iz bırakan 1999’du herhalde. 

O günlerde Yeni Şafak’taydık. 

Genel Yayın Yönetmenimiz Ocaktan’ın günlük mutad sorusu: “Bugün ne manşet yapacağız?” 

Klasik kurtarışlarımdan birini yaptım. 

“Yazarım bir milenyum duası, yaparsın manşet” dedim. 

Şimdi internetten aradım buldum o yazıyı. 

“Milenyum rüyası” diye manşet yapmışız. Ön sayfada bitirmişiz. 

Hey gidi günler de dedim, o günlerin gündemine uygun düşmüş de dedim. 

“Sevgi/Bir ışık olup düşsün bütün insanların yüreğine/Gökten yere/Kar gibi yağsın” diye başlıyor. 

“Büyük balık küçük balığı/Yutarsa yutsun/İnsan insanı yutmasın” 

“Okumak suç/Yazmak suç/Şiir suç olmasın” diye devam ediyor. 

Tabii ki buradaki “Şiir suç olmasın” ibaresinde şiir okumaktan mahkum edilen zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a atıf olduğu aşikar. 

“Sarı saçlı kız/Siyah saçlı kız/Bütün kızlar nasıl gidebiliyorsa okula/İnsanlara şifa sunmak/Ya da çocuklara bir harf öğretmek isteyen/Başı örtülü kız da gidebilsin” 

O yasaklı günlerin mana önemine uygunmuş değil mi? 

Duanın bu kısmının müstecap olduğunu düşünebiliriz. 

İnşallah bu duayı yeniden etmemiz gerekmez. 

Devam ediyor ‘rüya.’ 

“Devlet, baba olacaksa/Herkesin babası olsun/Anne olacaksa herkesin” 

Bu kısmı müstecap oldu mu dersiniz? 

Bazılarının babası oldu devlet, bazılarının olmadı. 

Demek ki hala ihtiyacımız var bu duaya. 

O sene, yaşayanlar bilir, deprem senesiydi. O da girmiş, milenyum manşetine: 

“Depremde/Duvarların insanın üstüne çöktüğü gibi/Çöken zulüm/İşi bitmiş/Huysuz ve suratsız/Bir ihtiyar gibi/Köşeye çekilsin/Süt içsin” 

Anlaşılmıştır herhalde. 1999 fena halde yormuş bizi. 

Bu sene de çok yorulduk, bir sürü şeyden. 

Halbuki, geçen sene bu vakitler, ambalajı henüz açılmamış koca bir hediye paketi gibi albenili ve sevimli duruyordu 2020. 

Kim derdi ki bir salgın hastalık çıkacak, dünyayı hallaç pamuğu gibi atacak. 

İmanımız gevredi bu sene. 

Ne canlar kaybettik, ne çaresizlikler yaşadık. 

İnşallah hayırlısıyla gitmiştir. Dertlerini de peşi sıra sürükleyerek. 

Biz yine duaya devam. Allahu Teala’dan ümit kesilmez. 

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum