Can çekişen iskorpitin hesabı

Havuzbaşı’ndayız. Receplerin (Yenigün) evi orada. Sandala atladık, balık tutmaya çalışıyoruz.

Yusuf Er de var mıydı? Emin değilim. Çok zaman oldu. Daha yaşlarımız 20 bile değil.

Yanlış söyledim. Yusuf Er vaktiyle hafızlık yapmış. Bizden birkaç yaş büyük.

Bazen tutardık. Fakat o gün tutamadık.

Benim oltama bir iskorpit takıldı. Onu da denize attık.

Recep denizci. (Sonraları kaptanlık da yaptı.) Balıkları iyi tanıyor. İskorpit olduğunu da zaten o söyledi.

Zehirlidir, çarpabilir dedi.

İskorpit’i o zamandan beri biliyorum.

İstavrit gibi, hamsi, lüfer, tekir gibi yaygın bir şekilde avlanan bir balık değil.

Yüzgeçleri dikenli. Dikenleri de zehirli. Ama balon balığı gibi yiyince öldürmüyor.

Son günlerde iskorpit yeniden gündeme geldi.

Başkasını bilmem, benim gündemime geldi.

Sualtı sporları Çevre Kurulu Başkanı Tahsin Ceylan müsilajın sebep olduğu tahribatı görüntülemek için Erdek açıklarında daldı.

“İyi şeyler söylemek isterdim ama mümkün değil” diyor Ceylan. Özellikle 10 metrenin altı korku filmi gibi.”

“Şunu söyleyebilirim ki sarı süngerlerden hiç eser yok artık. Hemen hepsinin oksijensiz kayıp çürümüş olduğunu gördük.”

“Gece dalışında bir iskorpit balığının ağzındaki müsilajı atmaya çalıştığı anı kayda aldım. Böyle bir görüntüyü yakalamak inanılmaz bir şey ama aslında yaşamda kalma mücadelesi veriyor. Çünkü yanındaki diğer iskorpit balığı ölmüştü.”

“Ahirette karbon ayak izi sorulur mu” diye yazmıştım yıllar önce. (20 Mayıs 2017, Karar.)

Nedir ‘karbon ayak izi?’

Daha çok sera gazı salınımıyla ilgili.

Küresel ısınmaya ne kadar katkı veriyoruz?

Bir Afrikalının karbon ayak izi normal bir insan ayağı kadarsa bir Avrupalının, bir Amerikalının izi mesela bir metre boyunda.

Arabalarımızın egzozu, yaktığımız klimalar, kaloriferler, çalıştırdığımız makinalar, nakliyat yaptığımız gemiler, gemicikler ve saireler hep karbon ayak izimizi büyüten şeyler.

Biz, karbonsuz da kirletiyoruz dünyayı.

Fabrikalarımızın atıkları nehirleri zehirliyor.

Nehirler renkten renge giriyor.

Şehirlerimizin, sanayi tesislerimizin atıkları denize dökülüyor.

Dünyadaki içilebilir su hızla azalıyor.

Balıklar için, deniz canlıları için, dünyadaki yaşanabilir su da hızla azalıyor.

Allahu Te’ala’nın tertemiz arzına, tertemiz ırmaklarına, tertemiz denizlerine yaptıklarımız sorulmaz mı ruz-i cezada?

Denizin üzerini kaplayan korkunç salya sorulmaz mı?

Denizin dibindeki çöplük?

Okuduğum Kitap’tan, okuduğum Sünnet’ten anladığım...

Sadece Kitap’tan, Sünnet’ten anladığım değil... Okuyabildiğim kadarıyla hayattan, alemden anladığım...

Yolsuzluk nasıl sorulacaksa, zulüm nasıl sorulacaksa...

Yetim hakkı yemek, emaneti ehline vermemek nasıl sorulacaksa...

Parti farkı gözetmeksizin... Ak Partiliye de, CHP’liye de, MHP’liye de...

Başka hangi parti varsa, sorumluluğu ölçüsünde, gücü, kudreti ölçüsünde güçlüye daha çok, güçsüze daha az, sorulur.

Allah’ın kullarına yapılan haksızlık, ‘bizim parti’den olmayan kullara yapılan haksızlık dahil, sorulur.

Yaptığımız torpil, sorulur.

İhaleyi hak edene değil eşe dosta, gizli ortağa vermek sorulur.

Ödüllendirilmez, sorulur.

Ben Kitap’tan bunu anlıyorum.

Mahlukata yapılan eziyet, sorulur.

Marmara denizinin dibinde can çekişen iskorpit de sorulur.

Bunu istiyorum... Bütün mesuller o can çekişen iskorpitin önüne dizilsin.

Gelenekte de var bu. Denilir ki mahlukat, kendisine eziyet edenden hakkını alacak.

Peki, yeryüzünde insan gibi yaşamak için bunların bir gün sorulacağına itikat etmemiz mi gerekiyor?

Şart değil.

İnsan olmanın sorumluluğunu taşımak da arzı ifsad etmeden, yeryüzünü kirletmeden yaşamak için yeterlidir.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum