Çok uzun bir birinci dalga
Bir tane korona virüsü 100 nanometre çapındaymış.
Bu ‘büyüklük’ ya da küçüklük hakkında zihninizde bir fikir oluşuyor mu?
Nanometre, metrenin milyarda biri. Milimetrenin milyonda biri.
Size karışmam, benim zihnim o kadar küçüklüğü almıyor. Sadece teorik olarak algılayabiliyorum.
Ama daha küçüğü de var.
100 nanometreye 200 milyon civarında atom sığıyormuş.
Fesübhanallah!
Şu kıyaslama virüsün küçüklüğüyle ilgili daha net bir fikir verebilir belki.
Bir hapşırığın içindeki küçük bir damlacıkta trilyonlarca korona virüsü bulunabilirmiş.
Görüldüğü gibi, küçük, ama bizden kalabalık!
İlk çıktığında telaşlandık.
Yurt dışından gelenlere dikkat ettik. Geleni 14 gün karantinaya soktuk. Sokağa çıkma yasakları ilan ettik.
Yasak olmadığı günlerde bile az çıktık sokağa.
İstanbul’un trafiği seyreldi.
Evde, işyerinde, ikide bir elimizi dezenfektanla ya da kolonyayla yıkadık.
Maskeyi yalnız başımıza yolda yürürken bile takıyorduk.
Çünkü fena bulaşıyordu virüs. Çok küçüktü, minnacık, maskelerden bile, otobandan geçer gibi vızır vızır geçebiliyordu.
Virüs taşıyan bir kişi, 60 kişiyi bile enfekte edebiliyordu. Korkunç!
Şimdi, sokağa bakınca, hayatın işleyişine bakınca, virüsün bulaşıcılığıyla ilgili bu bilgiler hala doğru mu diye sorası geliyor insanın.
Ne kadar meraklıymışız girdiğimiz kuyruklarda birbirimizin ensesine yanaşmaya?
Vapura binmek için insan kendi hayatını veya evindeki yaşlı bir insanın hayatını tehlikeye atar mı?
Atıyor.
Otobüslerin, minibüslerin içleri tıkış tıkış.
Düğünlerde halaylar, horonlar gırla gidiyor.
Bir ara sosyal mesafeli horonlar görmüştüm sosyal medyada. Şimdi o da yok.
Asker uğurlamalarında askerimizi karga tulumba havaya atmaya devam.
Plajlarda zaten hiçbir sınır yok. Nasıl olsa birazdan denize gireceğiz, tuzlu su virüsü öldürür!
Kafeler, restoranlar ağzına kadar dolu. Tamam, esnaf iş yapsın da... Virüsü döner bıçağıyla kovalayamazsın ki!
Ne oldu da birden gevşedik?
Mutasyona mı uğradı virüs?
Yani kendisi yaşayabilmek için bizi öldürmemenin bir yolunu mu buldu?
Aldığımız tedbirlerden bıktı da peşimizi mi bıraktı?
Sıcak havadan virüsün kabuğundaki yağ katmanı eridi de tesiri bize bulaşamaz mı oldu?
Yoksa biz mi mutasyona uğradık?
Vücudumuz virüsü felç edecek bir salgı mı geliştirdi?
Derimiz mi kalınlaştı? Kafamız mı?
Mesela şu anda Bilim Kurulu’nun düşünceleri, hassasiyetleri uygulamaya tam olarak yansıtılıyor mu?
Devlet bilim kurulunun önüne mi geçti?
Yoksa bilim kurulu fikir mi değiştirdi?
Türkiye’de vaka sayısı bir iken, üç iken, beş iken alınan tedbirler lüzumlu tedbirlerdi de, şu anda günlük bin iki yüz civarındayken aynı tedbirler gerekiyor mu gerekmiyor mu?
Başlangıçta sınırdan bir kişinin bile yurda girmesi önemli bir meseleyken şimdi mesela okulların açılmasına hazırlanıyoruz.
Nasıl oldu da birden cesaretlendik?
Ekonomi yönetimimiz işsizlik, enflasyon gibi verilerin oluşturulmasında değişik formüller geliştirerek bir iyimserlik havası oluşturmaya çalışıyor.
Olabilir.
Yerel yetkililerin açıkladığı kovid rakamlarıyla ulusal rakamlar arasındaki var olduğu söylenen çelişkiler, sağlıkta da benzeri bir yöntemin uygulandığını düşündürmez mi?
Düşündürebilir.
Ben, bir vatandaş olarak şöyle bir endişe taşıyorum. İkinci dalga dedikleri şey olmaz belki. İnşallah olmaz.
Ama bu gidişle en iyi ihtimalle çok uzun, bitmek bilmeyen bir birinci dalga tecrübesi yaşayacağımız aşikar.