Devletin virüsü, vatandaşın virüsü
Korona virüsü yeni çıktığında uzaktaki bir hikayeden bahsediyorduk. Çin’de, Wuhan’da başlamış. Yarasadan bulaşmış. Ulan yarasadan başka yiyecek bir şey bulamadınız mı? Pis herifler! Yarasa yenir mi?
Yarasadan değilmiş. 5 G teknolojisindenmiş.
Yahu kaç G teknolojisi olursa olsun, senin için değişen bir şey var mı?
Ama Bill Gates yapmış. Sonunda hepimize çip takacaklarmış.
Sen kendine çip takmışsın zaten. Cebindeki telefon seni senden iyi tanıyor.
Yok yok, bu virüs ilahi bir uyarı. Görüyorsunuz, Müslüman ülkelere bir şey yapmadı. İran’a bulaştı ama, İran ehl-i bidat. (Allahınızı severseniz, şu alemde kim ehli bidat değil?)
Türkiye’de yok. Mekke’de Medine’de yok. Bizi atlayıp Avrupa’ya geçti. (Haşa) Allah adam seçiyor! Bize torpil yapıyor.
Bu din ve itikat bazlı yorumların hepsinin hurafeden ve kuruntudan ibaret olduğu, virüsün sürati ve kıvraklığı sayesinde kısa sürede sübut buldu.
Başlangıçta devlet iyi yönetti salgını.
Hasta sayımız Avrupa’ya, Amerika’ya nispetle azdı. Bizim sağlık altyapımız iyiydi. Büyük bir izdihamla karşı karşıya kalmadık. Tedbirler, kısıtlamalar da işe yaradı.
Yaza girerken işi biraz gevşettik. Kısıtlamaları kaldırdık.
Neden olabilir?
Önümüz turizm mevsimi. Turistlerin gelesi yok.
Hasta sayısı düşük görünürse biraz turist gelebilir. Böylece sektörün maruz kalacağı kriz hafifletilir.
O dönemde, ‘vaka sayısı’ ile ‘hasta sayısı’ arasında ayrım yaptı devlet.
Taşradan il bazında yapılan bazı vaka açıklamalarıyla ülke genelindeki vakalar hakkındaki resmi açıklamalar çelişiyordu.
Günlük hayatımızda tanık olduğumuz gerçeklik de çelişiyordu resmi açıklamalarla.
İşyerindeki arkadaşımız, yanı başımızdaki komşumuz, mahallemizdeki bakkal, amcamızın oğlu, teyzemiz, halamız, dayımız, eniştemiz, eşimiz dostumuz Kovid olmaya başladı.
Hissettiğimiz enflasyonla TUİK’in açıkladığı enflasyon arasındaki farka benzer bir çelişki.
Tecrübe ettiğimiz gerçeklikle resmi gerçeklik ne zaman birbirine yaklaşacak?
Okulların açılması beklenmiş olabilir mi?
Eğitim büyük bir sektör.
Özel okullar ücretlerini alsın. Servisçiler ücretlerin hiç olmazsa bir kısmını tahsil etsin. Kitaplar, kırtasiyeler alınsın, satılsın. Eğitime bağlı sektörler pastadaki payının hiç olmazsa bir kısmını alabilsin. Bu paralar ekonomiye girsin.
Derken, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, semptom göstermeyen vakaların da günlük tablolarda gösterileceğini açıkladı.
Böylece vaka sayımız birdenbire 30 bine yaklaştı.
Fiili gerçeklikle resmi gerçeklik eskisine göre uyumlu bir hale geldi.
Ardından kısıtlamalar başladı.
Bütün bunlar gösteriyor ki virüse devletin bakışıyla vatandaşın bakışı aynı değil.
Bu, bir dereceye kadar normal.
Biz, hasta oluruz veya olmayız. Virüsten korunmaya çalışırız veya çalışmayız.
Daha çok hastalığın bize veya yakınlarımıza isabet edip etmeyeceğine, yatağa düşürüp düşürmeyeceğine, ölümümüze sebep olup olmayacağına bakarız.
Devlet farklı bakar.
Virüs devlete bulaşmaz. Yani, öyle zannediliyor.
(Bu da bir hurafe. Devletlere bulaşan ama hekimlerden ziyade filozofların, sosyologların ilgi alanına giren virüsler sayısızdır. Pekala Kovid kaynaklı ama mikroskopla görülemeyen bir virüs devleti enfekte edebilir.)
Bulaşırsa devletin görevlisine bulaşır ve devlet kovidi negatif olan biriyle eleman eksiğini telafi eder.
Devletinse, hem vatandaşı, hem ekonomiyi, hem de hastalığı yönetmesi gerekiyor.
Bu hassas bir denge.
Ayarını tutturamazsan ipin ucunu kaçırırsın.
Futboldaki gibi, defansa çekilirsen gol atamazsın, hücuma yüklenirsen defansta açık verirsin, gol atacağım derken kontrataktan gol yersin.
Ekonomiyi kollayayım derken hastalık alır başını gider. Hastalık alıp başını gidince kolladığın ekonomi de alıp başını gider.
Devletin enfekte olması herhalde böyle bir şeydir.
Biz bir denge tutturduk mu?
Emin değilim.
Tam sınırdayız. Sağlık sistemimiz lebalep dolu. Geç kalmış olabiliriz. İpin ucunu kaçırmış olabiliriz.
Kısıtlamalar inşallah faydalı olur da yeniden, normal bir şekilde normalleşiriz.