Erdoğan-Biden: İlk yoklama
ABD ile ilişkilerimiz Obama’nın Kobani’deki DAEŞ kuşatması sırasında YPG’yi müttefik ittihaz ettiği günlerden itibaren limonileşti.
ABD istihbaratıyla en azından kısmen irtibatlı olduğu düşünülen 15 Temmuz darbe girişimi de güvensizlik üreten bir hadiseydi.
Türkiye’nin ABD’nin ambargo uyguladığı Rusya’dan S 400 satın alması ilişkileri biraz daha bozdu.
ABD’de görülen ve aktif olduğu mevsimlerde Türkiye tarafında huzur kaçıran Halkbank davası ayrı bir gerilim sebebiydi.
Bir ucu ekonomiye dokunan Rahip krizi, Trump’ın rencide edici mektup ve beyanları bütün bu tatsızlıkların üzerine tuz biber ekti.
Obama’nın YPG politikası, Trump döneminde -Trump’ın ara sıra mırın kırın etmesine rağmen- değişmedi.
Trump Türkiye’nin Rusya’dan S 400 satın almasını mazur gördüğünü düşündüren açıklamalar yaptı. Ancak o açıklamalar, hiçbir zaman ABD politikasında bir sapmaya yol açmadı.
Biden’dan sonra bir sapma olur mu?
Hiç öyle bir alamet yok.
Alameti bırak, Biden’ın seçilmesiyle tam tersi bir beklenti oluştu.
Sanki Biden Türkiye’nin üstüne üstüne gidecek, Türkiye’yi sıkıştıracak.
Bu beklentinin oluşmasında Biden’ın seçimlerden aylarca önce Türkiye siyasetine muhalefet lehine müdahale etme düşüncesini ifşa etmesinin de etkisi olmuştur.
Böyle bir müdahalenin daha çok iktidarın işine yarayacağını düşünemedi demek ki.
Biden göreve geldikten sonra uzun süre Cumhurbaşkanı Erdoğan’la temas kurmadı.
Kurduğu ilk temasta da Ermeni soykırımı lafını telaffuz edeceğini söyledi.
Tahminlere göre, telefonda, 24 Nisan’da yapacağı soykırım açıklamasını Türk tarafının büyütmemesini istedi.
Görüşmenin olumlu tarafı Nato Zirvesi’nde görüşme vaadiydi.
Eh, o Nato Zirvesi de geldi çattı.
Şimdi ne olacak?
Dananın kuyruğunun kopacağı yere mi geldik?
Biden, Erdoğan’dan S 400’leri derhal Rusya’ya iade etmesini mi isteyecek? Ya da S 400’lerin çöpe atılmasını?
Aksi takdirde -Trump’ın yaptığı gibi- ekonominizi bozarız, siyasetinizi kurcalarız mı diyecek?
Suriye’de Türkiye’nin YPG ile birlikte çalışmasını mı isteyecek?
Doğu Akdeniz’den, Libya’dan falan çekilmesini mi?
Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bildiğinden geri kalma” deyip Biden’a rest mi çekecek?
Erdoğan tabii ki YPG’nin PKK’yla aynı şey olduğunu görüşünü tekrar eder.
Bu anlaşılır bir şeydir.
Ama, Biden anlasa bile YPG ile müttefiklik ilişkisinden vaz geçer mi?
Geçmez.
ABD’nin S 400’lerle ilgili muhtemel talepleri bir taraftan da Rusya’yı ilgilendiriyor.
Rusya’yla iyi-kötü bir ilişki kurduk ve bu ilişki sayesinde -ara sıra ihanete uğrasak da- Suriye’de bir etkinliğimiz var.
Rusya, biraz da Amerikan hesaplarına mugayir olduğu için Türkiye’nin Suriye’deki aktivitesinden müşteki değil.
Biden’a ‘evet’ dediğiniz zaman Putin’e ‘hayır’ demiş oluyorsunuz.
Der miyiz?
Demeyiz.
Şu halde, Türkiye’nin S 400’lerle ilgili ABD’den gelebilecek taleplere olumlu cevap vermesi çok zor.
Biden’ın şu anda Nato ittifakını sarsacak bir kırılmayı göze alması da aynı derecede zor.
Orası Nato zirvesi. Türkiye de önemli bir Nato müttefiki.
ABD’den S 400’ler konusunda tehditkar açıklamalar yükseldiği günlerde Nato yetkililerinin orta halli, Türkiye’nin pozisyonunu da kollayan ifadeler kullanmalarının bir anlamı var.
Mesela, ABD Afganistan’dan çekilmeye hazırlanırken, Nato’nun Kabil’deki misyonu Türkiyesiz nasıl yürüyecek?
Sadece Afganistan mı?
Kaybedilmiş bir Türkiye, sadece kaybedilmesiyle bile, ittifak açısından her tarafta büyük sorundur.
Dediğini yaptırmak, olmazsa olmaz demek iki taraf için de maliyetli.
Bütün bunları alt alta topladığımızda Erdoğan-Biden görüşmesinin bir yoklama havası içinde geçme ihtimali ağırlık kazanıyor.
Bu ilk yoklama. Sonrası da olur mutlaka.
Ama şu anda statükoyu muhafaza etmek, ilişkilerin bozulmayacağı ve düzelmeyeceği bir hal ve gidişi devam ettirmek iki taraf için de en kolay seçenek.
Liderlerin kolayı mı zoru mu seçecekleri kendilerine kalmış.