Fakülte ağlıyordu
Prof. Dr. Mehmet Boynukalın’ın ismini eskiden pek duymazdık.
Ayasofya Camii açılıp kendisi de Ayasofya’ya İmam tayin edilince Boynukalın Ayasofya’dan daha çok açıldı.
Ben, ‘imamın ifade özgürlüğü var’ fikrine daha yakınım.
Yeter ki söylediği fikir olsun.
‘Doğru bir fikir olsun’ diye sınırlama getirmiyorum.
‘Faydalı bir fikir’ de demiyorum.
Tabii ki insanların ufkunu açacak, bakış açılarını genişletecek, ilmi bir arka plana istinat eden fikirler serdetse iyi olurdu.
Ama insanlar fikirlerini ‘ala kaderi ukulihim’ beyan ederler.
Akılları yettiği kadar.
Fazlasını bekleyebiliriz, ama her zaman bulamayız.
Faizin azaltılmasının ya da ortadan kaldırılmasının İslam’ın emri olduğunu söylemek bir fikir beyanıdır.
Bunu, faizi iki puan arttıran Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması üzerine söylemek biraz siyasete karışmaktır.
Tamam, imam efendinin siyasete karışmasını da fikir özgürlüğü kavramına dahil edelim.
Dediğim gibi, kişisel olarak ben buna yatkınım. Fikirleri benimkinden farklı da olsa insanların fikirlerini beyan edebilmeleri hoşuma gidiyor.
Peki başka imamların da fikir özgürlüğü var mı?
Mesela, olur a, Ayasofya’nın açılması konusunda aykırı bir fikir beyan edecek bir imamın?
Veya bir imam, diyelim, geçmeyenlerden alınan köprü paraları hakkında görüş beyan etse, onun da fikir özgürlüğü var mı?
Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Çünkü şu ana kadar böyle fikirler beyan etmeye kimse cüret etmedi.
Hocalar televizyon ekranlarında başka mevzularla meşgul oluyorlar.
“Hocam, 8 yıllık evliyim, iki çocuğum var, eşim başka bir kadınla görüşüyor, ne yapmam lazım?”
“Hocam karım evi terk etti.”
“Hocam, kocam benimle evliyken başka bir kadınla imam nikahı yaptı.”
“Hocam, kaynanam beni sevmiyor, ben de ona hakkımı helal etmiyorum, bir günahı var mı?”
Ekranlardaki mollalar da, ‘yaşam koçları’ veya psikoloji danışmanları gibi yol göstermeye çalışıyorlar.
Bazen, kocası evi terk etmiş bir kadını stüdyoya da davet ediyorlar. Sorup soruşturuyorlar, “Nasıl kaçtı, nereye kaçtı, siz ne yaptınız, sonra ne oldu?”
Fetva programını reality şova ne kadar benzetirseler o kadar ilgi çektiklerini düşünüyorlar.
Seyirci de dedikoduya meraklı. Nasıl olsa başkasının dedikodusu. Kemal-i afiyetle seyrediyor.
İyi bir şey mi bu?
Bana göre değil.
Hem böyle meseleler sadece soruyu soranın bakış açısıyla televizyon ekranında çözülemeyeceği için hem de o programlarda teati edilen kelamın ilimle bir alakası olmadığı için.
Ama alan razı veren razıysa ben ne yapayım?
Acaba kimse daha ciddi meseleleri sormuyor mu televizyonlardaki hocalara?
Yoksa soru soruluyor da editörler o soruların ekrana yansımasına mı müsaade etmiyor?
Ne gibi sorular derseniz.
Mesela, “Benim oğlum işe giriş sınavını yüksek puanla kazandı. Ancak mülakatta torpilliler olduğu için elendi. Torpille işe eleman almak ya da hak edenin yerine daha az ehil olan birini işe almak caiz mi?” diye sormuyor mu hiç kimse?
Ya da “Devlet yetkililerinin çok sayıda kişinin talip olduğu bir işi ihale yapmadan veya muvazaalı bir ihale işlemiyle hasılattan istifade edebilecekleri birine vermeleri caiz mi?” diye.
Ya da “Benim bir arsam vardı. Ev yapacaktım, iki kattan ziyadesine izin vermediler. Ben de sattım. Arsayı alanlar araya adam koydular veya rüşvet verdiler imar durumunu değiştirdiler, aynı arsaya on katlı bina diktiler. Bu uygulama caiz mi?” diye.
Ya da ne bileyim, “İlahiyat hocasından fen fakültesine veya hukuk fakültesine dekan yapmak caiz mi” diye.
Böyle bir soru birkaç değişik fakültenin (Tıp, Mimarlık, İktisat) dekanlığını uhdesinde bulunduran Nihat Hatipoğlu hocaya sorulsaydı merak ediyorum, nasıl cevap verirdi?
Kabiliyetli bir hoca Nihat Hatipoğlu.
Belki de “Fakülte ağlıyordu” gibi laflar ederdi.
Fakülte ağlıyorsa ne yapsın adam?