Fasıllar da bitti

Fasıl’ın klasik tariflerinden haberim var. Klasik fasıllar, ayin gibi bir şey.

Taksim, peşrev, kar, birinci beste, ikinci beste, ağır semai, yürük semai, saz semaisi.

Muhtemelen her birinden birden fazla eser icra edilecek.

Tatminkar malumat isteyenler İslam Ansiklopedisi’nin fasıl maddesine bakabilir.

Klasik fasılın şu devirde mümkün olup olmadığını bilmiyorum. Kimse icra etmiyordur diye tahmin ediyorum.

Günümüzden bir insan klasik fasılın icra edildiği bir ortama düşse, “Şu teravihi hızlıca kılıp işime bakayım” diyerek bir camie girip de hatimle teravihe rast gelen bir kimsenin hislerine kapılabilir.

Sonradan yumuşatılmış fasıllar.

Şöyle bir tarif yapılıyor: Hepsi aynı makamda olmak üzere form bakımından büyükten küçüğe ve usul bakımından ağırdan yürüğe doğru sıralanmış eserlerin icra edildiği konser.

Bu çeşit fasılları seyrek de olsa radyodan dinlediğim olmuştur.

Fakat hiçbir gerçek fasıl icrasında hazır bulunmadım.

Bir ara Fehmi Koru fasıllar tertip ederdi. Bu fasılların başında Adnan Çoban ekibiyle birlikte evvela nispeten ağır eserler icra ettirirdi.

Sonra da, kimi zaman misafirlerin de amatör sanatçılar olarak iştirak edebildiği sololar başlardı.

Tabii ki misafirler arasında usta yorumcular, bestekarlar olurdu.

Şimdi bir çırpıda hatırıma gelenler. “Bir kızıl goncaya benzer dudağın”ın bestekarı Amir Ateş. (Makam: Muhayyer Kürdi. Güfte Melek Hiç.)

Amir Hoca’nın bu şarkının bestesini bir bebeğe bakınca tamamladığı söyleniyor.

Amir Ateş’in “Ben seni unutmak için sevmedim” şarkısı da unutulmaz. (Makam: Segah. Güfte İlham Behlül Pektaş.)

Gençlik yıllarında ‘ses kralı’ lakabıyla anılan Yaşar Özel.

Yine eski assolistlerden Samime Sanay.

Harikulade sesiyle Melihat Gülses ve eşi bestekar Necip Gülses.

Özellikle ağır eserleri çok güzel icra eden Eda Karaytuğ.

Hakan Peker, Aylin Şengün Taşçı ve eşi Türkiye’nin sayılı cerrahlarından Hasan Taşçı.

Bir defasında Emel Sayın’ın da geldiğini hatırlıyorum. Belki birden fazla gelmiştir, ben katılamamışımdır.

Kenan Işık’ı ayrıca anmalıyım. Rumi’den şiirler okurdu. Bana ateş kehribarı bir tespih hediye etmişti. Hala elimdedir. Allah şifa versin.

Halil İbrahim Sarıoğlu da zaman zaman gelir, Hafız’dan, Firdevsi”den, Sadi’den farsça şiirler okur, sonra da tercüme ederdi.

Böyle bir ortam tasavvur edebiliyor musunuz? Edebiyat fakültelerinin Farsça sınıflarından başka bir yerde?

Sonra siyasiler. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül mesela. Bakanlar, bürokratlar... Medya patronları, gazeteciler, yazarlar...

Eyvah, isimler bir bir aklıma gelmeye başladı. Şimdi nerede duracağım?

Duruyorum. Çünkü bu işin sonu yok.

Güzel bir ortamdı.

Fasılın medyadaki yansımaları da ayrı bir fasıldır, şimdi oraya girmeyelim.

Bazen periyodu seyrelse de çoğu zaman ayda bir yapılırdı.

Bir çok dostla tanıştık orada.

Bir buluşma vesilesiydi aynı zamanda.

Şimdilerde yok öyle bir şey.

Bugün fasılla hiç işimizin olmayacağı bir mevsime geldik.

İyi olmuş diyecekler çıkabilir.

İyi olmadı.

Fehmi Koru yazmış geçenlerde, ‘fasıl dostluğu’ üzerine bina edilen kaynaşmanın ortadan kalkması konusunda.

Diyor ki “En büyük üzüntülerimden biri budur.”

Sebebi fasılların kesilmesinden daha üzücü.

“Hayatı kavgadan ibaret gören bir anlayış bugüne hakim.”

Düzelir inşallah.

Bugün fasıldan çıkamadım. Şarkılara bile sıra gelmedi.

Levent Güneş sayfaları gönderecek. Beni bekliyor.

Gazeteyi geciktirmenin maliyeti büyük.

Bu faslı burada bitirelim. Kısmetse haftaya devam ederiz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.