Görmeyince inanmam

Sağcının solcunun, hangi siyasete meylederse etsin isterse marjinal  olsun (Bu arada, ‘marjinal’ kelimesinin itibarının iade edilmesi de bu hak hukuk işlerine dahil edilebilir. Çok hırpalandı) bütün görüş sahiplerinin, bütün dini, mezhebi, etnik grupların, bütün toplum kesimlerinin, fakirin, zenginin, çoluğun çocuğun, kadının erkeğin hakkını hukukunu sonradan kolaylıkla ellerinden alınamayacak şekilde teminat altına alan, adaleti, liyakati siyasilerin veya başka bir zümrenin ihtiyarına bırakmayacak bir hukuk düzeni. 

Bence bir siyaset için oldukça cazip bir hedef. Uğraşmaya, mücadele etmeye değer. 

Böyle bir düzen mümkün müdür? 

Tamam, dört dörtlük olmayabilir. Ama buna yaklaşsın. 

Yani öyle bir şey yap ki, senin sonunda ayırım gözetmeden, adam seçmeden adil ve sivil bir düzene ulaşmak gibi bir maksadın olduğu belli olsun. 

AK Parti hükümetlerinin böyle bir maksadı oldu mu? 

Belki bu şekilde formüle etmemişlerdi. Ama böyle bir temayülleri vardı. 

Bu temayül devam etseydi zarar etmezdi muhtemelen. 

Hatta bugün MHP’yle koalisyon yapmaya da ihtiyaç duymayabilirdi. 

Doğrusu, ‘reformcu’ sayılacak bir geçmişi oldu AK Parti’nin. 

28 Şubat’ın, kırmak istercesine, sonuna kadar gerdiği zembereği yavaş yavaş, itinalı bir şekilde boşalttı sanki. 

İyi de gidiyordu. 

Sonra birden kendi zembereğini kurmaya başladı. 

Adalet, kendi başına bir değer olmaktan çıktı zaman içinde. Bir araç olarak değer haline geldi. 

Başkalarının hakkından ziyade kendi hakkım. Başkalarının özgürlüğünden çok kendi özgürlüğüm. 

Şu anda gergin zemberek. 

Ve herkesin hukukunu teminat altına almayı hedefleyen bir siyasi gündemin hayli uzağına düştük. 

Bir reform lafı dolaşıyor ortada ama biz görmeyeli reformun lügat anlamı bile değişmiş olabilir. 

Böyle bir zamanda, yeni bir anayasa yapma fikri rağbet görür mü? 

Görebilir.  

Bir iş, bir uğraş olarak değil, bir tartışma konusu olarak. 

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan gündeme getirdi, biz de tartışıyoruz. 

Bugünlerde, reformdan daha öncelikli konu, devletin, devlet kurumlarının mevcut anayasaya uyup uymadığı. 

Elde bir anayasa var, rical-i devlet ona uymakta müşkilat çekiyor. 

Öte yandan, mesela rektörlerin iyi-kötü bir seçim sürecinin sonunda yine Cumhurbaşkanı tarafından atanması yasayla düzenlenmiş. 

Kararnameyle seçim kaldırılmış. 

Bunu hiç olmazsa eski haline getirmek için anayasa değişikliği falan gerekmiyor. 

Mecliste oylamak da lazım değil. Kararname kalkınca düzeliyor. 

Böyle yapınca belki üniversitelerdeki talebeler de rahat eder. Derslerine bakarlar. 

Veya bakmazlar. Ama ihtilafın dayanağı zayıflar. 

Ama yok öyle bir gündemimiz. Kimsenin yok. 

Hal böyle iken, “olanları boş ver, unut hepsini, yeni bir anayasa yapalım ona uyalım” mı diyeceğiz? 

Ya da şöyle mi? 

Acaba icrayı Anayasaya uyup uymama konusunda daha muhayyer bırakacak bir yol mu arıyoruz? 

Mevcut anayasadaki yetkiler yeterli olmuyor mu? 

Daha fazlasına mı ihtiyaç duyuldu? 

Bu yönde düşünüyorsun ister istemez. 

Çünkü tuttuğumuz istikamet bu. 

Böyle durumlarda yanılmayı temenni edersin. 

İktidar ortakları düşünsün, taşınsın, sağlam bir niyet etsin. 

Sonra muhalefeti ikna etsin. 

Hukukçuların, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalara iştirakleri sağlansın. 

Bu arada, birbirimizle konuşa konuşa memleketin lisanı da belki düzelir. Alçak, hain, satılmış, casus, sapık, gibi kelimeler kullanmadan cümle kurmayı başarabiliriz. 

Ve sonunda, herkesin hakkını hukukunu gözetecek, sivil ve adil bir anayasaya ulaşırız. 

Güzel bir tahayyül. 

Fakat cümleler dahi muallakta. Sanki çok uzak bir tahayyül. 

Olur mu? 

Görmeyince inanmam. 

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum