Hayat, siyasetten daha gerçek

Bayramlarda ailece küçük bir Doğu Marmara turu atmak benim rutinim oldu.

Önce babamın yazları ikamet ettiği, annemin de medfun olduğu Kandıra’ya bağlı Akçabeyli’ye geliyorum.

Buraya Akçabeyli Divanı derlerdi. Tek muhtarlıktı. Sonra bölündü.

Bizim mahalle Potlar.

Ara sıra yazdığım Follu’nun Kahvesi bu köyde.

Follu Hüseyin rahmete gideli çok oldu. Şimdi oğlu Muhammed işletiyor kahveyi.

Kardeşlerim Ayşenur, Berat ve Betül de buraya, babamın yanına geldi.

Beraberiz.

Bayram, Bayram Namazıyla başlıyor.

Camiye vardığımda, babam vaazının sonu gelmiş.

Vaazı dinlerken, dikkat ettim. Gençliğimizde, uzun saç yaygındı. Köyün gençlerinin en az yarısı uzun saçlıydı.

Şimdi bakıyorum, hepsi, enseleri açıkça görünecek şekilde tıraşlı. Alaburus vardı eskiden. Ondan bile kısa kesmişler. Hatta, saçının etrafını makinaya vurdurup tepede fazla saç bırakan beş on genç de eksik değil.

Demek, devir değişmiş.

Cami avlusunda uzun, avluyu en az az iki defa turlayan bir bayramlaşma halkası.

Bütün akranlarımı, büyüklerimi gördüm. Fakat nesil değişiyor. Tanımadıklarım çoğunlukta. Tanımasam da simalarından, annelerine veya babalarına benzeterek, kimin uşağı olduklarını tahmin ediyorum.

Geçen sene, bu avluda bayramlaştığımız Muhtar Ali Yağcı, bir kaç ay önce rahmete gitti.

Yerine, Mevlüt Abi’nin oğlu Savaş Kesikbaş seçilmiş.

Savaş, genç. Rakibi, benim arkadaşım Kenan Coşkun’du.

Kenan da, görmüş geçirmiş, olgun bir arkadaş. Artık, Kısmet Savaş’ınmış.

Savaş’ın babası Mevlüt Abi’yi ailece çok eskiden tanırız.

Ben daha okula gitmezken, bize gelirdi. Kocamusta’paşa’daki evimize.

Simsiyah saçları, fiyakalı bir bıyığı vardı. Yeşilçam jönlerinden bile yakışıklıydı.

Sabiha Teyze’yi ailesinden Allah’ın emriyle, Peygamber’in kavliyle istemiş.

Ailesi, ‘Laz isen bir daha gelme’ demiş. Onlar da kaçmışlar. Nereye?

Kocamusta’paşa’ya, bizim eve.

Rahmetli anneciğim çok severdi Sabiha yengeyi. O da annemi.

Kaçtığı gece, annemle ağlaşmışlar.

Mevlüt Abi’nin beni, Cerrahpaşa Hastanesi’nin karşısındaki çocuk parkına götürdüğünü hatırlıyorum.

Kahvede Mevlüt Abi’yi gördüm. Mevlüt Abi, ağır bir hastalıkla mücadele ediyor. Gözleri de iyi görmüyor.

Bir iki ‘ah’ ettik onunla. Bir iki hatırayı yad ettik.

Dedim ki Mevlüt Abi’ye... “Sen, gençken yakışıklıydın. Şimdi ihtiyarladın, maşallah, hala yakışıklısın.”

Ben böyle deyince Mevlüt Abi benden biraz daha fazla ‘ah’ etti.

Babamın yanına getirdim, biraz da orada hasbıhal ettiler. İkisinin de dualarını aldım.

Kız kardeşim Ayşenur, Türkiye’de Kur’an-ı Kerim’i en iyi tilavet eden hanımlardan biridir. O bize Kur’an okudu, dinledik. Sonra Mevlüt Abi’yi evine bıraktım. Eh, oraya varmışken Sabiha yengenin elini de öptüm. Hatta baklavasını da yedim. Sabiha yenge Arnavut. Tetova doğumlu. Beş yaşında Türkiye’ye gelmişler.

Eve döndüm. Mahalle kalabalık. Düzce’den İstanbul’dan epeyce misafir var. Dayılarımla hoş beş ettim. Biraz haber dinledim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle ilgili açıklamaları hoşuma gitti.

Birazdan, anneciğimin kabrine giderim. Sonra Düzce’ye doğru devam ederiz.

Orada da vazifelerimiz var. Vazifeyi bitirdikten sonra, inşallah bugün İstanbul’a döneriz.

İşte, böyle geçti bayramın birinci günü.

Siyaset? Eksik olur mu?

Follu’nun Kahvesi’nde milletin birbirinden kıymetli yorumlarını dinledim. Uyarıyorum: Köylüler, siyasetçilerin bilmelerini istediği şeyleri de biliyor, istemediği şeyleri de... İyiliği de, üçkağıtçılığı da, madrabazlığı da...

Fakat bugün bayram. Bugün bulaşmayalım siyasete.

Hayat, siyasetten daha gerçek.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum