İstanbul’u düşünüyorlar, gözleri açık
Haşim İşcan, benim çocukluğumda Aksaray’a bir geçit yapmıştı. Bugün kullandığımız, trafiğin üzerinde daima kilitlendiği geçit o geçittir.
Bir de, Eminönü’ne iki tane yaya üst geçidi yaptı.
İstanbul Belediye Başkanları içinde ‘iyi çalıştı’ diye nam salan ilk başkan odur.
Sonraları Bedrettin Dalan’ı gördük.
Birdenbire belediye hizmetinin standardı yükseldi.
Şehri ferahlattı Bedrettin Dalan.
En önemli projesi Haliç’in temizlenmesiydi.
Çok çalışkan bilindiği halde, medyanın neredeyse tamamı onu desteklediği halde, halk ANAP’tan bıkmıştı.
Dalan kaybetti.
Nurettin Sözen başkan oldu.
Sözen’in başkanlığı mutlu etmedi İstanbul halkını.
Raylı sistemi o başlattı. Fakat inşaat sırasındaki eziyet İstanbulluları canından bezdirdi.
Sonra, şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan başkanlığa geldi.
Kendisinden önceki bütün hizmet standartlarını aştı.
Aynı dönemde başka şehirlerde de Refahlı başkanlar ‘hizmet çıtası’nı yükselttiler. ‘Refah Belediyeciliği’ diye, eski alışkanlıkları değiştiren bir kavram çıktı ortaya.
Bu belediyecilik, ilginçtir, sol çevrelerde sakıncalı görülmeye başlandı.
Kendileri de hizmet kalitesini yükseltmek yerine, “Bunlar belediyedeki başarılarıyla oylarını arttıracaklar, iktidara gelecekler” diye şikayetlenmeye başladılar.
(Dedikleri de çıktı.)
Şikayetlerin muhatabı, halk değildi, rejimin vasisi olan askerlerdi.
28 Şubat’ın havasını bozan bir faktördü Refah Belediyeciliği.
İftar çadırları, sokakların, caddelerin ağaçlandırılması, şehirde açan rengarenk çiçekler... Sayılamayacak kadar çok geçitler, tüneller, sosyal tesislerin halka açılması...
Kimsenin aklına gelmemişti daha önce.
Sanki çiçekler, ağaçlar, Refahlı başkanlar zamanında icat edildi.
Sanki millet, Refahlı belediyelerden önce oruç tutmuyordu, iftar etmiyordu. Siz de kursaydınız çadır?
Refahlı belediyelerin ayrıcalığını AK Parti tevarüs etti. Şehirdeki iktidarını bu zamana kadar sürdürdü.
Refah belediyelerinin başlattığı halkla daha içli dışlı, yoğun etkileşimli hizmet anlayışı, zamanla başka partilere mensup belediye başkanlarına da sirayet etti.
Hepsi değil, ama bazı iyi örnekler çıktı ortaya.
CHP’li, MHP’li belediyeler de iftar çadırı kurmaya başladılar.
Sadece iftar çadırı değil. Bulundukları şehrin, kasabanın şartlarına göre, başka sempatik işler de yaptılar.
Yani, bir çok şehirde AK Partili belediyelere rakip olacak duruma geldiler.
Bugünlerde İstanbul için aday isimleri konuşuluyor. Bilhassa AK Parti’de.
Mevlüt Uysal mı devam edecek? Yoksa Binali Yıldırım mı gelecek?
Ya da Süleyman Soylu?
Ben ihtimal vermiyorum ama, Numan Kurtulmuş’un da ismi geçmeye başladı.
Mevlüt Uysal’ı anlarım. Uyumluluk bakımından.
Rakip adaylara (muhtemel) popülaritesi dikkate alınarak Binali Yıldırım’ın düşünülmesi de anlaşılır.
Süleyman Soylu belli ki, başkan seçilse iyi çalışır.
Numan Kurtulmuş da seçmen için cazip bir isim.
Fakat, ‘derin AK Parti’ özellikle Soylu ve Kurtulmuş seçeneğine aynı açıdan bakar mı bilmiyorum.
CHP’de de Gürsel Tekin’in adını işitiyorum. Muharrem İnce de aday gösterilse hazır.
Fakat, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan aşama aşama Cumhurbaşkanlığı’na yükselen Recep Tayyip Erdoğan örneği, herhalde Kılıçdaroğlu’nu meseleyi iki defa düşünmek zorunda bırakıyor.
Zor seçim tabii. Hem İstanbul’u kazanmak istiyorsun, hem kazanırken kaybetmemek istiyorsun.
Aynı örnek AK Parti’yi de düşündürüyor olabilir.
Elbette, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzakta veya yakında rakibi yok.
Ama istikbale dair uzun vadeli hesapları olan siyasetçiler için cazip bir şehir İstanbul.
Şu halde, CHP ve AK Parti, İstanbul’u çok düşünecek diyebiliriz.
‘Gözleri kapalı’ değil, ‘gözleri açık.’