İyi olan mı kazandı?

Yeşilçam filmleri güvenliydi. Başlangıçta çok sıkıntı çekseler de dövülseler de sövülseler de sonu mutlu biterdi. O sıkıntılı sahnelere emin olduğumuz mutlu son için katlanırdı seyirciler.

Öfkelenirsin. Erol Taş’a, Kazım Kartal’a kızarsın. Ama bilirsin, sonunda Cüneyt Arkın veya Ayhan Işık kazanacak.

Bir de ‘esas çocuk’la ‘esas kız’ filmin sonunda mutlaka evlenirdi. Seyirciyi başka türlü memnun etmek mümkün değildi.

(Yılmaz Güney’in filmlerinde her zaman iyiler kazanmıyordu. Her halde insanları kötülere daha çok gıcık etmek için. Bir de ‘Ferhat ile Şirin’ ‘Kerem ile Aslı’ gibi halk hikayelerinin sinemaya uyarlandığı filmlerde olurdu kötü son. Bunu telafi etmek için senaristler aşıkları gökyüzünde kavuştururdu.)

Belki bu yüzden eski kuşakların şuuraltında iyilerin daima kazanacağı, kötülerin daima kaybedeceği düşüncesi sessizce durur.

‘İyi’ bir taraftan da felsefi bir kavram. Kötü de öyle.

Felsefe binlerce yıldır iyi ile kötüyü ayırt etmeye uğraşıyor. Henüz tam bir netice elde edemedi.

Yine de bizim zihnimizde ya da vicdanımızda iyiye ve kötüye dair bir kanaat vardır.

İyi insan, deriz. İyi çocuk, iyi ev, iyi araba, iyi okul…

Filmlerdeki gibi daima kazanır mı iyiler?

Hayır. İyilerin daima kazanacağı düşüncesinin hayatta her zaman karşılık bulamadığı bir gerçek.

‘İyilik’ her zaman karlı olmayabilir. ‘Kötü’ her zaman kaybetmeyebilir.

İyinin değerini iyinin iyi olmasında aramak daha doğru.

İyi, başlı başına bir değerdir. Kazanmaktan, kaybetmekten bağımsız olarak.

İyiyseniz başka bir ‘kazanç’ veya bir ödül aramanıza gerek yok. Kazancınız iyi olmanızdır.

Şimdi bunu, seçimin hemen ertesinde lafın sonunu ‘iyiler kaybetti, kötüler kazandı’ya getirmek için mi yazıyorum?

Hayır.

‘İyiler kazanır’ düşüncesinin altını bir başka açıdan çizmek için yazıyorum.

Dini, felsefi ya da ahlaki bir değer olarak iyiden bahsetmiyorum ‘iyiler kazanır’ ifadesiyle.

Şöyle düşünün. İyi insan. İyi futbolcu. Kötü insan, iyi futbolcu.

İyi insan, kötü şoför.

Kötü insan, iyi aşçı.

Bunlar mümkün mü?

Mümkün.

İyi insan, kötü siyasetçi?

Kötü insan, iyi siyasetçi?

Bunlar da mümkün.

İyi insan, iyi siyasetçi?

Çok nadirdir ama bu bile mümkün.

İyi bir insan olabilirsiniz.

Siyaset yaparken siyasetin gereklerini yerine getirmekten aciz kalıyorsanız size ‘iyi siyasetçi’ demezler.

En fazla, ‘siyasetçidir ama iyidir’ derler.

Nedir siyasetin gerekleri?

İnsanları gerçek olsun yalan olsun, bir fikrin doğruluğuna ve sizin o fikre inandığınıza ikna etmek.

(Sadece kendiniz bilirsiniz, inanmadığınızı, kullandığınızı.)

Keza, ülkenin sorunlarını sizin çözebileceğine ikna etmek.

Lüzumu halinde sizin lehinize çalışacak bir algıyı oluşturabilmek. Veya aleyhinize oluşturulmuş bir algıyı ortadan kaldırabilmek.

Çalışmak. Bıkmadan, usanmadan çalışmak.

Güven vermek. Ya da karşı tarafa olan güveni zedelemeyi başarmak.

İşinize yaramayacak bir doğrunun üzerini örtebilmek. İşinize yarayacak bir yalanı gerçek gibi gösterebilmek.

Daha bir sürü şey. Aralarında ahlaki ya da dini açıdan doğru olanlar da yanlış olanlar da mevcut.

Siyasette, siyaset sanatının ya da siyaset oyununun gereğini yapacaksın.

Yapmak iyi midir?

Hayır. Bunlardan bazılarını yapmamak iyidir.

Ama bazılarını yapmazsan siyasette ‘iyi’ sayılmazsın.

İki taraf da yaptı bunları.

Kimi daha iyi, kimi daha kötü. Kimi daha çok, kimi daha az.

Şimdi, ‘iyi olan mı kazandı’ sorusunun cevabı:

Siyasetin gereklerini yapan kazandı.

Yani siyasette iyi olan.

Bundan sonra da siyasette iyi olan kazanacak.

YORUMLAR (60)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
60 Yorum