Keramet helal ekmek

Orta Asya deyince Tanrı Dağları’nı, Altaylar’ı, Himalayalar’ı, Hindukuşlar’ı düşünüyorsunuz, bir de, bu ‘dünyanın damı’ tabiri yakıştırılan dağları aşıp düzlüğe çıktıktan sonra bir yayla tahayyül ediyorsunuz.

Bozkırı büyük sürüleriyle baştan başa geçen atlılar... Sonra savaşan, savaşan, savaşan, devletler kuran, devletler yıkan kavimler.

Hayal ettiğim kadar yüksek değilmiş oralar. Hayallerin ilmi bir değeri olmadığının bir misali daha!

Türkistan’ın ‘rakım’ı 216 metre. Bütün denizlerin uzağında. Karasal iklim. Ağaçları, telefon direklerini parçalayacak kadar soğuk kışlar ve uzun, sıcak yaz mevsimleri. Sıcaklar 50-60 dereceye çıkıyormuş.

Kumlu, kireçli topraklar. Ve alabildiğine düz. Şöyle düşünebilirsiniz. Konyalılar bu bölgelerden kalkmışlar, gide gide Konya’ya varmışlar. “Hah, burası bizim memlekete benziyor” deyip yerleşmişler.

Yakışıyor aslında. Fakat arada çok yol ve çok tarihi hadise var.

Bu topraklarda dünyanın en güzel kavunları oluyormuş. Mevsiminde gelmediğimiz için göremedik.

Bir bilgi daha. Lale’nin anavatanı Kazakistan’mış.

Lale’nin tam mevsimi. Kırsalda, hatta dağlarda kendi başına yetişen laleler gördük. Öyle nadirattan değil. Bazı yerlerde bizim buğday tarlalarındaki gelincikler gibi, bittiği araziyi kızıllaştırıyor.

Şu meşhur Tanrı Dağları’nın Kazakistan tarafındaki Sayram-Ugam milli tabiat parkında bile vardı.

Uzun süre bu kadar kesintisiz keklik sesi dinledik.

Unutmayayım. Kaldığımız otelin arka sokağından bülbül sesi geliyordu. Kıyıp pencereyi kapatamadım. Bir daha nerede duyacağım bülbül sesini?

Buralarda bir de yabani elma ağaçları var. Yeryüzündeki bütün elmaların atasının bu elma olduğu söyleniyor.

Kazakistan’ın eski baş kenti Alma-Ata’nın, şimdiki söylenişiyle Almatı’nın ismi elmayla alakalı.

Elma-Baba. Kimilerine göre bir efsanevi kişilik.

Fazla derine dalmayalım. Sıkıntılı yerlere çıkabiliriz.

Şimkent’te bir botanik parkı gezdik. Devlet reisleri, siyasetçiler, bu parka gelip ağaç dikmişler.

Demirel’in 1995’te diktiği çınar anlaşılan kurumuş. Yerine başka dikmişler. Çok küçük. Belki orada gördüğümüz Demirel’in diktiği çınarın ışkınıdır.

Özal’ın 1993’te diktiği çınar iyi durumda. İkisinin de resmini çektim.

Şimkent, Kazakistan’ın Almatı ve Nursultan’dan (Astana) sonra 3. Büyük şehri. Nüfusu 2017’deki sayıma göre 932 bin.

Şimkent’ten güneye doğru otomobille bir saat gitseniz Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e varırsınız.

Devam etseniz Semerkant ve Buhara’ya da ulaşırsınız.

Doğu Türkistan biraz uzak. Kaşgar buraya 625 kilometre.

Şimkent’i Büyükşehir yapmışlar. 160 bin nüfuslu Türkistan’ı da eyalet başkenti.

Bu haliyle Türkistan koca bir eyaleti taşımakta zorlanır.

‘Kervansaray’ projesi şehri hareketlendiren, renklendiren büyük bir çalışma.

Sembol inşaat tarafından 206 dönümlük bir alanda inşa edilmiş. Hemen hemen bitmiş.

İçinde amfitiyatro, 2 otel, sinema, göletler, liman alanı, bedesten, alış veriş yerleri, gösteri salonları, bir de uçan tiyatro var.

Uçan tiyatroda Kazakistan tarihiyle ilgili heyecan verici bir gösteri izledik. Bir kartalla birlikte Kazakistan semalarında uçtuk. Baykonur’dan roketle atıldık. Harikaydı.

Amfitiyatrodaki atlıların gösterisi de son derece başarılıydı.

Kazaklar sevmiş burayı. Akşamları gelip liman alanında sandallarla ve fıskiyelerle yapılan rengarenk gösteriyi izliyorlar.

Ahmet Yesevi Üniversitesi de burayı şehir yapan unsurlardan biri. Üniversite, nedense, gezi programında yer almıyordu.

Rektörü Prof. Dr. Cengiz Tomar’la bir iftarda görüşme fırsatı bulduk.

Kim ne derse desin, burada olan biten her şeyin merkezinde aslında Hoca Ahmet Yesevi var.

Türbesi, bütün kazakistan’daki en önemli mimari eserlerden biri.

Divan-ı Hikmet ondan nakl ediliyor ama, okurken bunları kendisinin yazmış olamayacağını düşünmeden edemiyorsunuz.

İçinde kendi sözleri de vardır belki başkasının onun ağzındanmış gibi yazma ihtimali yüksek. Yine de ben karışmış olmayayım. Alimler söylesin.

Hoca Ahmet Yesevi geçimini tahta kaşık yaparak sağlarmış.

Yani emeğiyle. Helal. İçinde kul hakkı yok, yetim hakkı yok.

Bu keramettir.

Başka bir keramete de ihtiyaç yoktur.

Buna rağmen insanlar kerametler uydurmadan edemiyor.

Çok tuhafız. Helal ekmek varken, insanları uçurmaya uğraşıyoruz.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum