Mihman mihman üstüne...

Biz kendimizi çok önemsiyoruz. Yanlış mı yapıyoruz?

Hayır, doğru yapıyoruz.

Emin olun bütün mahlukat kendisini çok önemser. Balıklar, kurbağalar, aslanlar, filler, karıncalar, tavuklar, ayılar, semenderler, mikroplar… Bilinçleri olsun olmasın, ‘benlik’leri, ‘ego’ları olsun olmasın, (bu konuda muhtelif teoriler var ayrıntıya girmeden toptan söylüyorum) hepsi.

Biz de önemseriz.

Politikacılar, en çok politikacılar.

Devlet reisleri, parti reisleri, belediye reisleri, vekiller, nazırlar, grup başkan vekilleri…

Bir bilseniz, ne kadar önemliler.

Şoför önünü ilikleyecek koşa koşa sağ arka kapıyı açacak, beyefendi oturacak, şoför hürmetle ve yavaşça sağ arka kapıyı kapayacak, sonra arabanın arkasından sol ön kapıya.

Kıbrıs’ta veya Londra’da sağ ön kapıya!

Böyle şeyler dini ritüellere biraz benzer.

Azıcık ağır kalsalar şoförcükler dinden çıkarlar!

Memurlar. Genel müdür, genel müdür muavini, vali, kaymakam ila ahir.

Dünya onların etrafında dönüyormuş gibi nasıl usturuplu yürüyorlar, usturuplu konuşuyorlar.

Yeter ki arkaları sağlam olsun.

Arkalarıyla kafaları ne kadar da uyumlu…

Bürokraside ve akademik alemde bu uyum çok önemlidir, yazın bir kenara.

Kafanı arkana uyduracaksın.

Bekçiler de çok önemli.

Bu sokak ondan sorulur. Düğmesini koparmak altı aydan başlar.

Köylüler zaten cumhuriyetin kuruluşunda ‘efendi’ ilan edilmiş.

‘Efendi’ olmayı uslu durmak terbiyeli olmak diye tercüme ederseniz evet efendiler.

Yoksa hele son zamanlarda halleri perişan.

‘Kitap’ta da yerini bulmak mümkün ‘önemli’ oluşumuzun.

Allah bizi yeryüzünde ‘halife’ kılmış.

Muhtemelen buradaki ‘halife’ kavramını kendi lehimize yorumluyoruz.

Dünyanın yönetimi bize verilmiş. Patron biziz.

Allahu Alem, bizim tefsir ettiğimiz kadar değildir.

Kim doğru tefsir eder?

Hepsi eşit derecede doğru, hepsi eşit derecede yanlış.

Alemin ihtişamına bakınca, kâinatın büyüklüğüne, intizamına, en küçük zerrelerden en büyük sistemlere…

Rahmân’ın yaratmasında bir kopukluk göremezsin.

Öyle sağlam, öyle büyük, öyle mükemmel ki…

Arz kaybolsa ansızın fazla bir şey eksilmiş olmaz.

İnsan kaybolunca da envanterden büyük bir kalem zayi olmuş olmaz.

Yani zannettiğimiz kadar önemli olmayabiliriz.

Yine de doğru olan manyaklaşmadan, haddi aşmadan kontrollü bir şekilde kendimizi önemsemek.
Oruçlu olduğum zamanlar ve uzun süre uykusuz kaldığım zamanlar zihnim daha kontrolsüz çalışıyor.
Ramazan’ın gelişinin gündelik hadiselerden niçin daha önemli olduğuna dair düşünürken saptım buralara.

Böyle sapmalardan şikayetçi de değilim.

Ramazan ayı nasıl geliyor?

Güneş, Dünya ve Ay kâinatın bir bölgesinde, küçük bir bölgesinde birbirinin etrafında dönerken, karışık da bir iş, dünya güneşin etrafında dönecek, ay dünyanın etrafında menzilden menzile geçecek ama güneşin etrafında da dönmüş olacak, güneş de kim bilir kimin etrafında…

Birbiriyle irtibatlı namütenahi sayıda dönüşler…

Senede bir alem bir şekle giriyor ve Ramazan hilali görünüyor.

Bu, tabii ki kimin reisicumhur seçileceğinden daha mühim bir mesele.

Mesela Putin ya da Biden önümüzdeki dönem başkan olamasalar…

Keza bizim reisicumhurumuz değişse veya değişmese…

Dünyanın umurunda olmaz. Dönüşü ne yavaşlar ne hızlanır.

Kuşlar uçmaya, balıklar yüzmeye devam ederler.

Karıncalar taşımaya.

Süleyman da yok ki dillerini anlasın. ‘Fena’yı hatırlatsın.

Ve sırasında… Ramazan-ı Şerif gelir.

Ne geç ne erken.

Hüzünlüydük. Mihman mihman üstüne geldi.

Uğurlu olsun, mübarek olsun.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum