Müsilajlı denizde mehtap
Mahzunsunuz. Hüznünüzle hemhal oluyorsunuz, hüznünüzün içinde eriyorsunuz. Bu hal güzeldir, insancadır.
Rahmetli İlhami Çiçek’in “Yalnız hüznü vardır kalbi olanın” dediği bu hale dairdir.
Ya da Cahit Zarifoğlu’nun “Şimdi üzgünüz arkadaş/Yolumuza çıkmayın üzgünüz” dediği.
İster misiniz, o halinizde birisi gelip gelip hüznünüzü sulandırsın?
Ben istemem.
Peki nereden çıktı bu hüzün?
Hayatın içinde bir telimiz hep hüzne çalar, yakışır hüzün bize. Ama yok bugüne mahsus bir şey.
Fakat, Balıkesirli Rasih’in o meşhur gazelindeki şu beyit:
“Dilde gam var şimdilik sen gelme lutf et ey sürur
Olamaz bir hanede mihmån mihmån üstüne”
O beyit, tam da bu hali anlatıyor.
Hüznümün keyfini bozma, lütfen gelme, der gibi.
Gazel muhteşem. Her beytinde ayrı incelikler.
“Süzme çeşmin, gelmesün müjgån müjgån üstüne
Urma zahm-i sineme peykån peykån üstüne
Rîze-i elmas eker her açtığı zahme o şuh
Lütfu var olsun eder ihsån ihsån üstüne
Dilde gam var şimdilik lütfeyle gelme ey sürur
Olamaz bir hanede mihmån mihmån üstüne
Yardan mehcur iken düştük diyar-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrån hicrån üstüne
Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkında
Eylemişler Rasih’e bühtån bühtån üstüne”
Bu şiiri şimdi açıklamaya kalksam lezzeti uçup gidebilir.
Eski kelimelerin anlamlarını bile vermeye kıyamıyorum. Bilmeyenler lügate baksınlar.
Yalnız şu malumatı ekleyeyim.
Bu gazel, büyük şair Nedim’in dahi övgüsüne mazhar olmuştur.
Nedim, Sadrazam Damat Ali Paşa’ya yazdığı kasidesine Rasih’in bu gazelinin ilk beytini almış ve kasidesine Rasih’in gazelinin sesine yakın bir sesle devam etmiştir.
“Nergis-i gül-gun beyazın sanma surh etmiş remed
Gamze-i zalim yine kan eylemiş kan üstüne”
Sevgilinin gözü, divan şiirinde bazen nergise benzetilir.
Neden kızıl? Remed’den, yani göz ağrısından mı?
Hayır. Şu sebepten:
“Gamze-i zalim yine kan eylemiş kan üstüne.”
Şimdi ben de en azından bir mısraı izah etmiş oldum.
Bazı kelimeler divan şiiri ortalamasına göre bile eskiydi. Bu yüzden, biraz yardımcı olmak istedim.
Ama aşırıya gitmedim, şiirin içini dışına çıkarmamaya çalıştım. İnşallah mazur görülür.
Yahya Kemal de Nedim’in bu ‘tazmin’ine gönderme yaparak Rasih’i övüyor.
Attila İlhan da bu gazele ‘yakalanmış.’
“Rasih’in ünlü gazeli Türk şiirinin geleneksel ahengini en tumturaklı şekliyle hissettiren görkemli gazellerindendir. İlk defa 1943’te mi 44’te mi ne, okuyup çarpılmıştım, yarabbi ne yaman bir sesti o.”
Şarkı olarak bestelenmemiş. Ama Saadettin Kaynak güzelce, gazel gibi okumuş.
Doğrusunu isterseniz, şiir hali gazel olarak okunuşundan daha leziz.
Attila İlhan, bilirsiniz, eski şiirimize aşinadır. Bu aşinalığı şiirlerinde, hatta nesirlerinde hissedersiniz.
Yahya Kemal ise eski şiirimizin müceddidi bile sayılabilir.
Mamafih şiirde onu takip eden olmadı.
Belki takip edilmemiş olması, abidevi bir sınır taşı gibi kalması daha iyidir.
Bugünü Yahya Kemal’le tamamlamak istiyorum.
Beste ile güftenin çok iyi bütünleştiği “Aheste çek kürekleri, mehtab uyanmasın” şarkısıyla. (Beste Münir Nurettin Selçuk. Makamı Uşşak.)
“Aheste çek kürekleri mehtåb uyanmasın
Bir alem-i hayale dalan åb uyanmasın
Ağuş-ı nevbaharda håbidedir cihån
Sürsün sabah-ı haşre kadar håb uyanmasın
Dursun bu musiki-i semavi içinde saz
Leyl-i tarabda bir dahi mızråb uyanmasın
Ey gül sükuta varmayı emreyle bülbüle
Gülşende mest ü zevk olan ahbåb uyanmasın
Değmez Kemal uyanmaya ikmal-i ömr için
Varsın bu uykudan dil-i bitåb uyanmasın.”
Şiirin ihtişamına bakar mısınız?
Siz de hisseder misiniz bu besteyi dinlerken boğazda bir sandalın minik, munis dalgalarla salınışını?
Rahatsız edici olduğunu biliyorum. Ama sormadan edemeyeceğim.
Şimdiki gibi müsilajlı bir denizde, mehtabı uyandırmadan aynı hayali kurabilir misiniz?