Ne kadar çok ‘bam teli’miz var
Biraz soğukkanlı olabilir miyiz? ‘Din’ derken, ‘Mezhep’ derken, ‘Alevi’ derken... ‘Türk,’ ‘Kürt,’ ‘Arap’ derken, ‘Atatürk’ derken? ‘Cumhuriyet’ derken...
İnsanları bu taraflarından kuruyorlar.
(Kurmak: Zembereğin kurulması gibi. Ya da bir oyuncağın. Kuruyorsun, masanın üstüne koyuyorsun, yürümeye başlıyor.)
Kim kuruyor?
İnsanları kullanma imkanına yakın olanlar...
Kim bunlar?
Devletler. Kurumlar. Dış güçler. İç güçler. Yan güçler. İlmi, siyasi, içtimai, kültürel, sanatsal, büyük ve küçük, fiziki veya hissi kuvvetler.
Toplum, buralardan kutuplaştırılıyor. Buralardan geriliyor.
‘Atatürk’ dediğin zaman, birkaç yerden birden ‘höt!’ sesi geliyor.
‘Alevi’ dediğin zaman öyle, ‘Kürt’ dediğin zaman öyle.
‘Cumhuriyet’ dediğin zaman ha keza...
Olumsuz bir şey söylediysen başka türlü bir ‘höt’ olumlu söylediğin zaman başka türlü bir ‘höt.’
Nötr söylüyorsan, bu sefer iki höt birden.
Böyle ‘değer’ler hakkında nasıl nötr olabilirsin, nasıl soğukkanlı, sakin konuşabilirsin?
Nötr değilim.
Ben de bir taraftan bakıyorum. Bir yerdeyim.
Ama müsaade edin. Bir an için bu olgulara, normal atmosfer basıncı altında bakayım. Şimşekler çakmadan. Gök gürlemeden.
Olamaz mı bu?
Ne maksatla?
***
İşin aslını öğrenmek maksadıyla. Doğrusunu anlamak için.
Doğrusu benim dediğim işte? Başka doğruyu ne yapacaksın?
Doğrusu senin dediğinse bile, ben bu doğruya kendi elimle dokunmak istiyorum.
Ya doğruya elinle dokununca, doğrunun benim öğrettiğim kadar doğru olmadığını anlarsan?
Hatta yanlış olduğunu anlarsan?
Hatta hatta, doğrunun benim dediğim gibi olduğunu görsen bile, bunu görerek, kendinin bir akla, bir fikre, bir muhakemeye sahip olduğunu fark edersen?
Bak, üzme kendini.
Ben sana hap olarak vereyim, sen yut.
Rahat edersin.
Kendin bakarsan, başına iş alırsın.
Yanlış fikirlere kapılırsın.
Sapıtırsın.
Sapıtırsam sapıtayım. Hiç olmazsa kendim sapıtmış olurum.
Doğruyu bulacaksam, kendim bulayım, sapıtacaksam da kendim sapıtayım.
Savrulursun.
Bu ‘savrulursun’ güzel şey. İki cisim birbirinden hızla uzaklaşıyor. İkisi de birbirine diyor ki, ‘savruluyorsun.’
Neye göre?
Bana göre.
Sen de bana göre.
***
Ben sana göre savruluyor olamam. Bütün savrulmalar benim bulunduğum yere göre ölçülür.
Niye senin bulunduğun yere göre ölçülüyor? Benim bulunduğum yere göre ölçülsün!
Öyle ya, belki ben duruyorum, sen gidiyorsun?
(Diyen olsa da işiten yok: ‘bir sabite bulalım.’)
Efendim sabite?
Olur mu lan öyle! ‘Sabite’ benim.
(Uff, birdenbire Einstein’ın izafiyet teorisine saptım! Savruldum!)
İnsanların ‘Cumhuriyet’ konusundaki gerginliği üzerine düşünürken yuvarlandım bu tarafa doğru.
Bir makale okuyordum. Nereden okuduğumu da söyleyeyim.
Wikipedia’dan. (Republic maddesi.)
Kim yazmışsa, öyle rahat yazmış ki...
Çünkü emin, kimse tepesinde teneke çalmayacak.
“Cumhuriyet, ülkenin, yönetenlerin ‘özel’i veya ‘mülk’ü değil bir kamusal (halka ait) varlık olarak görüldüğü yönetim şeklidir.”
Dünyadaki 206 egemen devletin 159’u ‘Cumhuriyet’ kelimesini resmi isimlerinin bir parçası olarak kullanıyormuş. Ancak bunların hepsinde seçilmiş hükümet yokmuş. Hatta bazılarında seçim bir ‘gösteri’den ibaretmiş.
Neredeyse herkesin sahip olduğu alelade bilgiler... Bunlar bile, bizim piyasamızda dünya kadar münakaşa çıkartır.
Saltanat, Hilafet, Padişah, İnkılap konularına gelince neler olacağını Allah bilir!
Bir sürü gerginliğimiz, külliyetli miktarda ‘bam teli’miz olması, ‘kullananlar’ açısından iyi olsa bile bizler, biz vatandaşlar için değil.
İşin kötüsü, ‘hassas’ meseleleri soğukkanlılıkla, akl-ı selimle tahlil etmekten, konuşmaktan, tartışmaktan gitgide uzaklaşıyoruz.