Pantolonunun altına çubuklu pijama giyen adam

Benim kalbimde Aliya İzetbegoviç, kış günü pantolonunun altına çubuklu pijama giyen ve pijamasının paçasını çoraplarının içine sokan adamdır.

Ne demek bu?

Babamız gibi bir adam demek. Hani evine ekmek getirmek için akşama kadar çalışan, sonra eve gelip, terliklerini giyip sofraya oturan... Öyle bir adam.

Bu hatırayı –belki daha önce yazmışımdır- arkadaşım Süleyman Gündüz’den dinlemiştim.

Süleyman, hiçbir resmi sıfatı yokken, Adapazarı’nda kampanya yapıp, yardım toplayıp, o yardımları Boşnak mültecilere ulaştırdıktan sonra sınırı geçip Sarayevo’ya ulaşan... Döndükten sonra da, zamanın Cumhurbaşkanı Özal’dan randevu alıp, Özal’ı da Semra Hanım’ı da ağlatıp, devletin dikkatini Bosna’ya çekmeyi başaran arkadaşımızdır.

Özal Bosna için İslam Konferansını toplamıştı.

Senegal’in başkenti Dakar’a konferansa giderken Süleyman Gündüz’ü de, resmi bir sıfatı olmamasına rağmen uçağa aldı.

Aliya İzetbegoviç de o uçaktaydı.

Ve Süleyman, Dakar’dan döndüğü günlerde, Aliya bacak bacak üzerine atarken, paçası çoraplarının içine sokulu çizgili pijamasını gördüğünü anlatmıştı.

Bir varlık-yokluk savaşı.

Müslüman Boşnakların, hepimizin namı hesabına can verdiği ve insanlık olarak hepimizin sınavı kaybettiğimiz büyük savaş.

İnsanlık, var mı yok mu? Kaldı mı böyle bir şey?

Müslümanlık, var mı yok mu?

Vicdan, merhamet, ahlak, adalet, var mı yok mu?

Evet, yeryüzünde böyle şeylerin cari olmadığını biliyoruz da... Bir kırıntısı kalmış mı?

Onun savaşı.

Bütün bu sorular için verebileceğimiz tek olumlu cevaptı, Aliya İzetbegoviç.

Bilge kral?

Çok teknik bir ifade.

Biraz artistik, biraz platonik.

Zaten Platon’un fikri.

Fikri yabana atmıyorum ama Aliya’ya uymuyor.

Aliya, çok gerçek.

Ve Aliya kral değil.

Gördük işte, pijamasının paçasını çorabının içine sokmuş.

O, Sarayevo sokaklarında dolaşan adamlardan biri.

Aynı zamanda bir aktivist.

Ve bir mütefekkir.

Fikrinin diyetini Tito’nun zindanlarında ödemiş bir mütefekkir.

Bakın kitaplarına, bakın hayatına, tevazudan, faziletten, ahlaktan, dürüstlükten, hayatının her dakikasına nüfuz etmiş bir mücadele ve mücahededen başka bir şey göremezsiniz.

Bugün dahi, tazelenmek istiyorsanız, Aliya’nın mücadelesi, Aliya’nın fikirleri, bir başlangıç noktası olabilir.

Şu iki soruyu, Aliya kadar doğru soran kaç adamımız var? Kaç alimimiz, kaç politikacımız?

“Dünya üzerindeki Müslümanların vaziyetini düşündüğümde ilk sorum hep şu olur: Acaba hak ettiğimiz kaderi mi yaşıyoruz, vaziyetimiz ve mağlubiyetlerimiz konusunda hep başkaları mı suçlu? Eğer biz suçluysak -ki ben böyle olduğu kanaatindeyim- yapmamız gereken neyi yapmadık, yahut yapmamamız gereken neyi yaptık? Bana göre bunlar, bizim imrenilmeyecek vaziyetimizle ilgili iki kaçınılmaz sorudur.”

Neyimiz eksik, sorusunun cevaplarından biri:

“Bana kalsa, Müslüman Doğu’nun bütün okullarına ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve bir çok zaafının kaynağı budur.”

Bir hayati soru daha:

“Müslümanların hızla artan nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan adamı hatırlatıyor. Ruhumuza, aklımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, küllî iyiliğe katkılarımız?”

Ve bir nasihat. İsterseniz vasiyet deyin:

“İktidara gelirseniz kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. İktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önünde hesap verecektir.”

Bizim oralarda şu dua çok edilir:

“Allah Peygamberimiz’e komşu etsin.”

Etmiştir inşallah.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum