‘Rezalet beş paraya indi’
Para birimi olarak ‘para’nın kullanıldığı zamana yetişmedim.
1 Kuruşu kullanmadım ama bilirim. 2,5 kuruşu da kullanmadım.
Kuruşların bazısı delikliydi. Bence mantıklı delikli olması. Daha az metal kullanırsın, ucuza getirirsin.
5 kuruşa dut kurusu alıyorduk, leblebi alıyorduk, hatta Kenan Bakkal’ın önündeki kaldırım taşlarına oturup Teksas, Tommiks okuyorduk.
‘Para,’ bildiğim en küçük para birimi. ‘Kırk para’ bir kuruş ediyor.
Benden bir önceki kuşak kullanmış, ben de onlardan işittim.
‘Para’ kelimesinin geçtiği deyimler var bir de.
“Beş para etmez” deriz mesela, beğenmediğimiz şeyler için.
Bizim oralarda yaptığın lüzumsuz bir işi övünerek anlattığın zaman “Na beş para!” derler.
Biraz kinayeli bir ‘aferin’dir bu. ‘İyi halt ettin’in bir derece altıdır.
Bir de cemiyet içinde ayıp, çirkin sayılan davranışlar ortalığa döküldüğü, herkese malum olduğu zaman söylenen bir deyim var.
“Rezalet beş paraya indi” denir.
Bu, rezaletin iyice ucuzladığını, fena halde yaygınlaştığını ifade etmekte kullanılır.
Bir tür rezalet enflasyonu.
Böyle bir hale mi düştük son zamanlarda?
Tuhaf ilişkiler. Tuhaf alışverişler.
İçinde bazı yetkililerin de olduğu acayip işler.
Kanunda, tüzükte yeri yok.
Meğer bizim televizyonlardaki mafya dizileri var ya... Kurtlar Vadisi, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi, Ezel gibi, Çukur gibi diziler.
Meğer adamlar biliyormuş da yapıyormuş; o diziler hayatın gerçeklerinin dışında bir şey değilmiş.
Cemiyetin üst seviyelerindeki bir zümre o dizilerdeki ilişkileri bilfiil yaşıyormuş.
Türkiye’de mafya var mı?
‘Yok’ dersem inanır mısınız?
İnanmazsınız.
‘Var’ dersem kanıtlayabilir miyim?
Eğer mafyalıktan dolayı suçu kesinleşmiş, hüküm giymiş birini tespit edebilirsem kanıtlarım.
Doğrusu resmi olarak tespit edilmiş şu anda da aynı alanda faaliyet gösteren birileri var mı bilmiyorum.
Eğer mafya yoksa, doğal olarak, kimsenin mafyayla ilişkisi de yoktur.
Varsa vardır.
Bu, Demirel’in “Bir mesele ya vardır, ya yoktur. Varsa vardır, yoksa yoktur”una benzedi.
Bizde yaygın olan, güzel günlerde bu ilişkilerin içinde olanları ‘iş adamı’ diye anmak.
Aslında bu konuda kimsenin hariçten verilecek bir bilgiye ihtiyacı yok.
Herkes kendisindeki ‘yakin’ ile amel etsin.
***
Bir süredir yurt dışında bulunan Sedat Peker, son günlerde YouTube videolarını yoğunlaştırdı. Art arda 5 video yayınladı.
Peker’in videoları çok izleniyor. Reytingleri değme televizyonlardan yüksek.
Birincisi 2 milyondan fazla izlenmiş. Gerisini varın siz hesap edin.
Görünüşe bakılırsa yayınlar devam edecek.
Ne o tür televizyon dizileri ne de o tür ilişkiler benim için özel bir ilgi alanı oluşturuyor.
Sadi-i Şirazi’nin “Denizin sayısız faydaları vardır ama selamet onun kenarındadır” beytinde bir hikmet var.
Bilmeyenler için Farsçasını da yazayım, ezberlenmesi kolay, eğer yoksa, dağarcığınızda bulunsun.
“Be deryâ der menafi bi şumârest/Eger hâhî selamet der kenârest”
O tür ilişkilerle bazı işler halledilebilir, bazı ‘faydalar’ elde edilebilir belki.
Fakat ‘selamet’ onun kenarındadır.
O yüzden, uzağında durmak yakınında durmaktan iyidir.
Bu, bireyler için de geçerli, devlet için de.
Videolardaki iddialar bazı siyasilerimizin, iş adamlarımızın, yetkililerimizin o hikmete uygun davranmadıklarını tazammun ediyor.
Konuşmalarında suç ikrarı varsa tabii ki ilgililer gereğini yapar.
Suç ihbarı mahiyetinde konuşmaların da gereğini ilgililer yapar.
Yapar mı gerçekten?
Yapması umulur.
Hukuk diye bir şey varsa ve yürürlükte ise gereğinin yapılmasını beklersin.
Yoksa beklemezsin.