‘Sert’ bir bakış
Ve tilke’l eyyamu nudaviluha beynennas.”
“Ve o günleri insanlar arasında döndürürüz.”
Bir ayet-i kerimenin ortası bu cümle.
‘Nudavilu’ tedavül ederiz anlamına da gelir.
Tedavül, ‘devlet’ kelimesiyle aynı köktendir.
‘Devlet’ kelimesinin içinde barındırdığı ‘el değiştirme kapasitesi’nin batı dillerindeki ‘state’in katılığına nazaran bizdeki ‘devlet’in oynaklığına yorumlandığı da olmuştur.
Kelimelerin içindeki vasıfları bir şeye isim olduklarında isim oldukları şeye bulaştıkları düşüncesi bende de var.
Fakat, bizim kültürümüz, ‘devlet-i ebet-müddet’ ‘zıllulah fi’l arz’ gibi kavramlar üreterek devleti sağlama almış.
Bugün Türkçede kullandığımız ‘devlet’ kelimesi kökünden çok uzaklaşmış bir kelime.
Aslında ‘mutluluk’ diye karşılayabiliriz. ‘İyi gün’ diye de karşılayabiliriz.
‘Devlete ermek’ mutlu bir hale erişmek gibi anlaşılabilir. Ya da mutlu bir halin size erişmesi.
Kelime oralardan gelmiş ve bugünkü ‘devlet’e isim olmuş.
Bu da herhalde insanların mutluluğu hükmetme mevkiindeki ‘sultan’la çok bağdaştırmalarından.
Günlerin (ve hallerin) insanlar arasında gidip gelmesine, tedavül etmesine benzer bir şekilde, insanların da günler (ve haller) arasında gidip geldiğini düşünmek mümkündür.
Güçsüzken merhametli, güçlüyken merhametsiz.
Parasızken gariban, paraya erişme vasıtalarını eline geçirdiğinde anti-gariban.
Sınanmamışken iyi, sınandığında kötü.
Yetkisizken çok adaletli, yetkiliyken az adaletli.
Keşke insanlar, bir sarkaç gibi iki uç arasında gidip-gelmek dışında bir yol tutturabilselerdi.
Bunları ve daha fazlasını bana bir kez daha düşündüren şeyin ne olduğunu söyleyeyim.
Tanımadığım bir Profesör. Vehbi Başer. Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim üyesi.
Bir röportajını WhatsApp’tan bana atmışlar. Gazete Duvar’da yayımlanmış.
Okudum. Sonra başka makalelerini de okudum.
Olaylara, ilim erbabının çoğunun bakmaktan kaçındığı bir zaviyeden bakıyor.
Türkiye’nin sosyal ve siyasi ‘durum’uyla ilgili ciddi, hatta endişe verici tespitleri var.
‘Nereye doğru gidiyoruz’ sorusunun cevabını vermeye çalışıyor.
Yazımın başında sözünü ettiğim ‘tedavül’ün istikameti hakkında öngörüler serdediyor.
Bilhassa kendi hikayesini sürekli kendisinden -kendi medyasından, kendi politikacısından, kendi gazetesinden- dinlemekle ‘mutlu’ olanlar açısından can sıkıcı şeyler söylüyor.
Söylediklerini ‘aşırı’ bulanlar olabilir.
Benim de farklı gördüğüm, aşırı bulduğum yerler var.
Ülkenin gidişatını hiç iyi görmüyor ve “Türkiye’nin er geç büyük bir kayaya toslayacağını” savunuyor.
İnşallah toslamaz. İnşallah memleket suhuletle sahil-i selamete çıkar.
Eleştirileri oldukça sert.
Ama eleştirinin sert olması hiç olmamasından iyidir.
Bazı projeksiyonları, değerlendirmek isteyenler için uyarı olarak da yorumlanabilir.
Mesela şunlar:
“Politik toslama sürecinde faturanın tamamen dindarlara ve dindarlığa kesileceği bir ters vektör oluşması bana kaçınılmaz görünüyor.”
“Günümüzde dindarlık etiketiyle arzı endam eden taşralı görgüsüzlüğün büyük bir püskürtme harekâtına kurban gideceği anlaşılıyor.”
Söyledikleri yer yer kendi hislerini yansıtıyor da olabilir.
“Dini bakımdan hiçbir gerçek kaygıya dayanmayan bu budalaca din gösterişini Türkiye püskürtecek ve bugün dindarlığıyla gayet müftehir kesimlerin de “yok yahu ben onlardan değildim” diye kendini temize çıkarmaya mecbur olduğu bir süreç olacak bu.”
Yeteri kadar endişe verici.
Gerçeğin tamamı Prof. Başer’in gördüğü gibi olmayabilir.
Ama böyle de görülebiliyor.