Trummm... Trummm... Trump

Galile, ‘dünya dönüyor’ derken, basit bir şey söylüyordu. Bizim dünyamızda söyleseydi başı derde girmezdi. Engizisyon Avrupası’nda söylediği için yargılandı.

Elbette, bizim mazimizde de, kendimize göre saçmalıklarımız oldu. Bunlar, dünyanın veya gezegenlerin dönmesiyle ilgili değildi.

Bizim dünyamızda, sadece dünya değil, her şey dönüyordu.

‘Günbed-i devvar’ Fuzuli’nin Su Kasidesi’nin ikinci beytinde geçer. ‘Döner kümbet.’ ‘Dönüp duran gökkubbe’ de diyebilirsiniz.

Yok yok, Galile’nin keşfettiğini sandığı şeyi aslında Fuzuli keşfetmiş diye bir bahis açmayacağım. Adamların branşları ayrı.

Benim gündemim Trump.

Trump, Trump... Derken, Nazım Hikmet’in Makinalaşmak şiirindeki “Trumm, trumm, trumm, trak tiki tak...” sesleri dilime dolanmıyor değil.

Dünya dönüyor, hem de Galile’nin gördüğü dönmeden çok daha acayip dönüyor.

Hadi bakalım! Üstad’ın, İdeolocya Örgüsü’ndeki “İplik iplik sarılı, kangal kangal bükülü...” harikulade ‘Büyük Doğu’ tarifi bile kafamdan gelip geçiyor.

Sizi temin ederim, Nazım’ın adının geçtiği yerde Üstad’ın da adı geçsin diye bir çabam yoktu. Ama görüyorsunuz, çağrışımlar, Galile’den Fuzuli’ye, Trump’tan İdeolocya Örgüsü’ne tuhaf bir şekilde sürükledi beni.

‘Çağrışım’ın bir garip sürprizi daha... İdeolocya Örgüsü’nü okuyan var mı?

Üstad’ın anlattığı sistem, bir çeşit başkanlık sistemi değil miydi?

La havle vela kuvvete illa billah! Trump’ın peşine düştük, nerelere geldik!

Yolda izde kaybolmadan sadede gelelim.

Devran dönüyor.

Moda nasıl İspanyol paçadan dökümlü, bol takım elbiselere, oradan zipka gibi dar pantolonlara geldi. Muhtemelen bir daha o taraflara doğru dönecek.

İdeolojiler de, siyasetin ahvali de öyle dönüyor.

Batılı değerler ‘zeval’ vaktine erdi gibi geliyor bana.

Veya o değerleri bizim kafalarımıza soktular, kendilerinde kalmadı.

Özgürlük, demokrasi, insan hakları, ancak çok lüzumluysa ‘reelpolitik’in içinde aksesuar olarak kullanılıyor.

Dünya, sanki ‘genel müdürler’ tarafından yönetiliyordu son zamanlarda.

Kuvvetli siyasi liderler yerine siyaset CEO’ları.

(Resmi bozan birkaç siyasetçi vardı. Biri, bizim Cumhurbaşkanımız Erdoğan.)

Şimdi ‘pat’ diye Trump geldi.

Bir bakıma Rusya’da Jirinovski, Fransa’da Le Pen iktidara gelmiş gibi oldu.

Jirinovski, gerçi kontrol altında. Putin’in evsafı, siyasetin Jirinovski kadar sivrilmesine mani oluyor.

Bu eğilim Avrupa’ya sirayet eder mi? ‘Milliyetçi’ bir Avrupa mı göreceğiz önümüzdeki seçimlerden sonra?

Bize bu soruları sorduracak kadar döndü devran.

Trump, son derece pervasız. Hatta birçoklarına göre patavatsız.

Avustralya Cumhurbaşkanı’yla telefonda (ABD’ye gönderilecek sığınmacılarla ilgili) konuşuyor, telefonu adamın yüzüne kapatıyor, ondan sonra da yanındakilere “en kötü görüşmeydi” diyor.

Meksika sınırına duvar örecek.

7 Müslüman ülkenin vatandaşlarını ABD’ye sokmayacak.

(Irak, Suriye, Yemen, İran, Sudan, Somali, Libya.)

İsrail, saadetten uçuyor.

Suriye’deki ‘güvenli bölge’ vizyonunun, bizim gönlümüzden geçen güvenli bölgeyle alakası olduğuna dair hiçbir emare yok.

Bu göstergeler, Trump’lı ABD’nin bundan sonraki siyasetini tespit etmemiz için yeterli mi?

Böyle mi olacak yani? Coşkun bir Amerikan milliyetçisinin zuhuratlarına mı tabi olacak dünya siyaseti?

Obama döneminde İran’ın nüfuzu çok artmıştı mesela.

Şimdi tersine mi dönecek?

Bütün bunların arkasında, okumamız gereken daha esaslı bir ‘siyasi akıl’ olması lazım.

O akıl, Türkiye’yi nerede görmek istiyor?

O aklın bizi görmek istediği yere gitmeye müsait miyiz?

Trump aleyhtarlarının çıkardığı gürültü dahi esaslı bir politika değişikliğinin alameti.

Bu değişikliği bir an önce ‘okumamız’ lazım.

Bizim ‘devlet aklı’mız, gördüğüm kadarıyla, bu soruların cevaplarını telaffuz etmekte acele etmiyor.

Teenniyle davranıyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum