Bizim çocuklar

Bekir Fuat

İnsan şerefli varlıktır. Hiçbir insan kötü ya da en kötü olarak doğmaz. Doğduğunda ‘en iyi’dir: Çünkü masumiyetine, yaradılışındaki safiyete el değmemiştir henüz. Her çocuk Allah’ın yeryüzüne hediye ettiği bir tebessüm, bir umut, bir başlangıç ve bir çağrıdır. Bozulan her ne var ise onun aslına bir çağrıdır her çocuk. Doğduğunda ağlayan bir çocuğun sesinde yankılanan şudur aslında: Böyle değildi bu dünya. Sizi aslınıza davet ediyorum. Ben bozulmamış taptaze bir sesim, bana kulak verin, ben ötelerin sesi değil bizatihi sizin sesinizim.

***

Bekler çocuklar. Arkadaşını, Allah’ı, annesini…

Sokaklarda, çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında bekler çocuklar…

Geceyi bekler, Allah’ı bekler, annesini bekler…

çocuklar gerçekten neyi beklerler? Bizi mi, gözyaşlarımızı mı, ajitasyonlarımızı mı? Ya da hayatlarımıza, verimli hayatlar olarak katılmalarına ilişkin beklentilerimizi mi? Hiçbirini. Onlar, en az bizim kadar hakikat olduklarını, yaşamlarının en az bizimki kadar sahici olduğunu, bizim gibi bir anneden doğduklarını, kendilerini bir cami avlusu veya bir hastane bahçesinin doğurmadığını söyler dururlar oradaki duruşlarıyla. Gülerler, oynarlar, sevinirler, üzülürler, heyecanları vardır, ergenleşirler, büyürler, bireysel-sosyal ihtiyaçları vardır, yaşlanırlar ve ölürler bizim gibi. Bu taraflarımızla çok benzeşiriz onlarla, kendi tarafımızdakilerle benzeştiğimiz gibi.

Siz o yığın halinizle daha güzelsiniz; mümkün olsa da bir seferde hepinizin başını okşayabilsem deriz adeta gözlerinin içine bakarak. Alışmışlardır o çocuklar. Alınganlık gösterip de bu yaklaşımımızı yüzümüze vurmazlar. Bu oyunu bizimle her gün oynamak, onlar için de arzu edilesi bir şeye dönüşmüştür artık.

İnsan sarrafıdır bu çocuklar. Yurt ve yuvaların kapısından içeri adım atan kişinin maksadını adım atışından hemencecik anlayıverirler ve hemen o anda amca, teyze oluverirsiniz veya umursanmaz herhangi biri.

Aslında çok cömerttir bu çocuklar. Kendilerini ziyarete gelen insanların beklentilerini kesinlikle boşa çıkarmazlar. Fakat çok iyi bildikleri bir şey vardır: Bekledikleri şey hiçbir zaman gelmeyecektir. Hatta bu, kendilerini ziyarete gelen öz anne ve babalarıyla bile gelmeyecektir. İpin ucu anne-babanın elinde değildir artık. Niçin orada olduklarını bilmezler, bilemezler. Kim bilir peki? Bu hayat, bir bileni olmayan bir hayattır. Karşılarında olanı biteni bir çırpıda veya uzun uzun kendilerine anlatıverecek bir kişi ya da bir toplum bulabilmeleri mümkün değildir. Bunu anlatıverecek özgüvene, cesarete, birikime ve bilgeliğe sahip kişi / kişiler veya toplum, onları oraya neden göndersin ve neden orada yaşamaya mecbur etsin ki!

***

Akşam üzerleri tarif edilmez bir hüzün çöker yuva ve yurtların üstüne. Bu hüzün, o denli somut ve serttir ki örse yatırıp çekiçle şekil verebileceğiniz kadar elle tutulur ve hissedilir bir şeydir. Birbirine anne baba olmaya çalışan, kendinden kaçan, kendine yürüyen, farkına varmaksızın bir sonraki adımda yüz yüze geleceği kocaman bir hayatın egzersizlerini tekrarlayaduran yalnızlığın hüznüdür bu hüzün.

Hangi hayatlar tahsil edilir bu binalarda? Hangi hayatları mezun eder bu yapılar? Birbirine yapıştırarak tek bir kader haline getirmeye çalıştığımız bu kaderleri, bu denli elde tutulamaz ve kaygan hale getiren nedir? Dışarıdaki hayat son derece güvenilmez ve bilinemezdir bu binaların sakinlerince. Geçtikleri kapılar öğretilmemiştir onlara. Hangi kapı nereye açılır bilemezler. Bu kapılar ancak ve ancak bir annenin ya da babanın bildiği ve öğretebileceği kapılardır. Sadece babaya duyulan güvenin, anne sütünün ve türküsünün içinde saklı olan duyguların bilebileceği ve açabileceği kapılar…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.