Karacaahmet, Ali Fuad Başgil ve Atsız

Beşir Ayvazoğlu

Bir ay kadar önce dostlarla üç-dört saatimizi Karacaahmet Mezarlığı’nda geçirmiştik. Gördüğümüz içler acısı manzaraları belki başka bir yazıda anlatırım. Bu yazıda, mezarlar arasında pür-hüzün gezinirken Ali Fuad Başgil’in tesadüfen karşımıza çıkan kabrinden söz etmek istiyorum.

Merhumun mezar taşı, üzerine “Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil 1993-1967” yazılı bir levhanın iliştirildiği büyükçe bir kaya parçasından ibaret. Etrafı eski hazirelerdekine benzeyen parmaklıklı bir duvarla çevrilmiş. Bir tarafına iliştirilen bir mermer levhada, eski harflerle oyulmuş “Hüvelbâki”nin altında yeni harflerle Nurettin Topçu imzasını taşıyan şu ibare yer alıyor:

“Kırk yıl Türk milletine ilim ve irfan aşılayan, ilmi âsârından, şahsı ilminden, kalbi âlemden büyük Anadolu’nun asil evlâdı Ali Fuad Başgil burada Rabbinin eşiğine ulaştı. Ruhu için Fatiha istiyor.”

***

Muhafazakâr Düşünce dergisinin düzenlediği, önümüzdeki Salı günü Ankara’da gerçekleştirilecek “Ali Fuad Başgil Sempozyumu”nda gösterebilmek ümidiyle dört beş kare fotoğrafını çektiğim mezarın kitabesinde, Türk düşünce hayatının ve Anadolucu milliyetçiliğin iki büyük ismini bir arada görünce doğrusu heyecanlandım. İkisi hakkında da yazmışlığım var. 1960’ların muhafazakâr dergilerinde çok zaman bir arada görünen bu iki büyük isim, benim de mensup olduğum neslin üzerinde çok etkili olmuşlardır.

Bu yazıyı yazarken önümde Türk Yurdu dergisinin beşinci devresinin Mart 1959 tarihli birinci sayısı duruyor. O yılların belli başlı milliyetçi ve muhafazakâr aydınlarının bir araya getirildiği önemli bir sayı... Peyami Safa ve Tarık Buğra bile yazmışlar. “Tekrar İntişar Ederken” başlıklı çıkış yazısı Selçuklu tarihinin büyük uzmanı Prof. Dr. Osman Turan imzasını taşıyor. Hemen ardından Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in yazısı: “Millet, Milliyet, Milliyetçilik”... Nurettin Topçu’nun da “Beklenen Nizam” başlıklı yazısına yer verilmiş. Bu yazının son paragrafı şöyle:

“Yeni nizamı, hayatımızın her sahasına getirecek kuvvet Anadolu’nun toprağından, İslâm’ın nurundan, insanlığın beş bin yıllık hikmet ve ilminden ilham ve hayat alacak, Anadolu’da yeni bir kültür ve medeniyetin doğuşunu müjdeleyecektir.”

***

Ali Fuad Başgil ise, yukarıda zikrettiğim yazısında “temiz milliyetçilik” diye bir tabir kulanmış. Bu milliyetçiliği, dünya barışı için büyük bir tehlike olarak gördüğü ırkçılıktan ve “taşkın milliyetçilik” dediği şovenizmden kesin olarak ayırıyor.

Temiz milliyetçilik, Başgil’e göre, her milleti kendisi gibi bir kıymet olarak görür, hepsine saygı gösterir ve tabii saygı görmek ister. Taşkın milliyetçilerse millet sever görünürlerse de milleti kendi hayallerindeki şekle sokmak için yeniden yoğurmaya, yani bir çeşit toplum mühendisliği yapmaya kalkışırlar. Millî duyguyu meşru mihverinden saptıran bu anlayış, millî varlığı kökünden baltalayan yanlış bir milliyetçiliktir.

Başgil’in bu cümleleriyle aslında üzeri kapalı olarak Atsız’ı ve çevresini hedef aldığını sanıyorum. Aynı görüşleri Son Havadis gazetesinde 1961 yılı sonlarında yayımladığı “Seçim Konuşmalarım” başlıklı makale serisinde dile getirince, Atsız tarafından kaleme alınan Ordinaryus’un Fahiş Yanlışları isimli broşürde ağır bir biçimde eleştirilmişti.

***

Nihal Atsız’ın eserlerini çocuk yaşta okumaya başlamış ve ırkçılığa yönelmiştim. Ali Fuad Başgil, Nurettin Topçu, Osman Turan, Erol Güngör gibi ilim ve fikir adamlarını, Peyami Safa, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şair ve yazarları okumaya başladıktan sonra onun dünyasından hızla uzaklaştım. Artık kendimi bir kültür milliyetçisi olarak tarif etmeye ve kültür tarihimizin zengin dünyasında gezinmeye başlamıştım.

Evet, kırk-elli yıldır Atsız’dan farklı düşünüyorum; fakat onun hatırı sayılır bir tarihçi ve cesur, sağlam karakterli bir adam olduğundan hiç şüphe etmedim.

Karacaahmet ziyaretimizde son olarak Karaca Ahmet Sultan türbesinin hemen karşısındaki bölgede gezinirken bunları düşünüyordum. Nihal Atsız’ın ve kendisinden on ay kadar önce hayata veda eden kardeşi Nejdet Sançar’ın kabirlerini görünce şaşırdım kaldım.

Atsız’ın mermer mezar taşına sadece imzası ve doğum-ölüm tarihleri oyulmuş. Nejdet Sançar’ınki daha büyük bir mezar... Mezar taşının bir yüzünde al bayrak ve “Türk Irkı Sağolsun” yazısı, diğer yüzünde ise Atsız’ın onun ölümü vesilesiyle yazdığı altı mısradan oluşan bir kıt’a ve “Nejdet Sançar 1 Mayıs 1910 – 22 Şubat 1975 Afşın’ın Babası”... Fatiha talepleri yok, ama biz onların ruhları için de birer Fatiha okuduk.

***

Bu yazıya aslında vefatının 50. yılı ve Ankara’daki sempozyum vesilesiyle büyük bir hukukçu ve fikir adamı olan Ali Fuad Başgil merhum hakkındaki düşüncelerimi anlatmak için başlamıştım. Söz başka yerlere kaydı. İsmini zikrettiğim bütün bu değerli insanlara Allah’tan rahmet diliyorum.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (13)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.