Trump tercihini anlama kılavuzu

İbrahim Kiras

ABD’de Trump’a kimlerin oy verdiğine baktığınızda biraz kafanız karışabilir. Bazı araştırma kuruluşlarının derlediği istatistiklere bakıyorsunuz ve gerçekten şaşırıyorsunuz. Mesela göçmen karşıtlığını bu seviyede bu kadar açıkça savunan ilk ve tek Amerikan Başkanına oy verenler arasında İspaniklerin bir bölümü de var. Üstelik göçmenleri ülkeden atacağını ve Meksika sınırına duvar yaptıracağını söylediği halde…

İslam karşıtı retoriğin Amerikan tarihindeki en ateşli sözcüsüne oy verenler arasında Müslümanların küçük de olsa bir kısmı bile var. Üstelik Müslümanları bu ülkeden atacağım -veya daha sonra sözlerini yumuşatıp- ülkeye sokmayacağım diye konuştuğu halde…

Dini kurallarla ve sınırlamalarla ilgilenmeyen Trump’a oy veren kesimler içinde dindar Hıristiyanlar ve özellikle evangelist Protestanlar da var. Protestanların “aşırı” kesimiyle “beyaz” Katoliklerin neredeyse tamamı Trump’a oy vermiş. Üstelik özel hayatında da pek mazbut olmayan emlak milyarderinin iki kere boşanıp üç kere evlenmiş olduğu bilindiği halde… (Katolik Kilisesinde -ve Protestanlığın ABD’deki bazı kollarında- boşanma yasak; boşanıp tekrar evlenen kişinin bu ikinci evliliği boyunca zina yaptığı kabul ediliyor. Bu yasak o kadar güçlü ki vaktiyle İngiliz Kralı 8. Henry Vatikan’dan boşanma izni alamayınca Katolikliği terk edip ülkesinde Anglikan Kilisesi’ni kurmak zorunda kalmıştı.)

Bütün bu tuhaflıklar tablosu, birçok Amerikalının Trump’ı benimsediği için değil ama Hillary Clinton’ın temsil ettiği zümrenin iktidarına geçit vermemek uğruna Cumhuriyetçilerin adayını tercih ettiği şeklinde yorumlanabilir. Bu tercih de ancak Amerikan toplumunun yaşadıkları ve hissettikleri bilinerek açıklanabilir. Bizim açımızdan bu iş kendi toplumumuzda gözlemlediğimiz hissiyatı anlamak kadar kolay değil.

***

Öte yandan, ABD’de başkanlık seçiminde Trump’a oy veren Müslümanların oranı oldukça düşük gerçi ama İslam dünyasında Trump’ın seçim zaferine memnun olanlar o kadar az sayılmaz. En başta Suudiler ve Körfez monarşileri İran karşıtı duruşundan dolayı Trump’dan ümitliler. Bu memnuniyetin ve ümidin bir başka sebebi de bu ülkelerin geleneksel olarak Cumhuriyetçi dış politikayla uyumlu yapıları. Özellikle demokratik değerler ve insan hakları gibi konularda Demokratların müdahaleci tutumu bu tarz rejimlerle uyumlu ilişkileri zorlaştırıyor. Buna mukabil Cumhuriyetçilerin dış politikada müdahalecilikten çok izolasyonizme yatkın duruşları daha net ilişkilerin yolunu açıyor.

Geleneksel olarak Türk dış politikasında da Cumhuriyetçilerin daha uyumlu partnerler olarak görüldüğü vakıa. Özellikle asılsız Ermeni iddiaları gibi konularda Türkiye’nin yanında duranlar genellikle Cumhuriyetçiler olurdu yakın zamanlara kadar. Hatta pek haklı olmadığımız konularda bile destek gördük Cumhuriyetçi siyasetçilerden. Mesela 12 Eylül sürecindeki antidemokratik bazı uygulamaları Demokratlar eleştirirken Cumhuriyetçiler yanımızda durdular. Bu sadece iyi polis-kötü polis oyunu olarak görülmemeli. Cumhuriyetçiler için binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkenin rejiminin yapısı değil jeostratejik konumu önem taşır.

***

Ancak son zamanlarda bu dengelerin epeyce değiştiğini görmek lazım. Bilhassa “oğul Bush” döneminde Cumhuriyetçi dış politika Türkiye karşıtı neo-conların egemenliğine girince Demokratlar çok daha sevimli görünmeye başladı gözümüze. Zaten aynı sıralarda Türkiye’de demokratikleşme ve Batı bloğuna eklemlenme çabaları sürdüğü için Bush’un yerine seçilen Demokrat Obama’nın ilk ziyaretini Ankara’ya yapmak gibi jestlerden başlayarak destek verdiği AK Parti iktidarı döneminde Washington’daki partnerimiz Demokratlar oldu.

Suriye iç savaşındaki anlaşmazlıklarla su yüzüne çıkan çatışma ve çelişkiler Obama’nın ikinci döneminde giderek derinleşti, biliyorsunuz. Demokratların kendi domestik ajandalarını uygulama konusundaki başarısızlıkları dış politikalarına da yansıdı. Aynı şekilde bizim dışarıdaki problemlerimiz iç siyasetimizde sertleşmelere yol açtı. Hem değerler temelinde bir çatışma hem de çıkar uyuşmazlığı vardı aramızda artık.

Bu bakımdan Trump’ın seçilmesi Ankara’da da belli bir memnuniyet ve ümit oluşturdu. Ancak Soğuk Savaş şartları ortadan kalktığından beri Cumhuriyetçilerle bizi bir araya getirecek ortak noktalar daha az. Diğer yandan, Cumhuriyetçilerdeki giderek güçlenen İslamofobik damar hem bizim için hem de diğer İslam ülkeleri için ABD’yle işbirliğini zorlaştırabilir. Bir şey daha var: Obama’nın yapamadığını yapıp bizim belli beklentilerimizi karşılamaya Trump’ın gücü yeter mi? Yeterse bile bunun için neden çaba göstersin?

Önümüzdeki süreçte bol bol bunları konuşup tartışacağız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.