İlk yılın ardından...

Mensur Akgün

4 Şubat 2022’de yerel saatle 05.00’de başlayan Rusya’nın özel diye adlandırdığı Ukrayna’daki savaş cuma günü aynı saatlerde birinci yılını geride bıraktı. Hatırlanacağı gibi savaş aslında dokuz yıl önce Ukrayna’nın AB’ye üye olmasına karşı çıkan Rusya yanlısı Yanukoviç’in ‘Eouromaidan’ gösterileriyle Şubat 2014’de devrilmesinin hemen ardından Kırım’ın ele geçirilmesiyle başlamıştı.

Ancak sorun zaman zaman artan çatışmalara rağmen yönetilebilir boyutlardaydı. Fransa ve Almanya’nın arabuluculuğuyla ilk kez Normandiya’da buluşmaları nedeniyle ‘Normadiya Formatı’ adıyla anılan süreç içerisinde müzakerelerle çatışmanın büyümesi, Ukrayna ve Rusya’nın doğrudan karşı karşıya kalması önlenmişti.

Fakat Rusya kendisine de yarar sağlayan, istediklerinin çoğunu müzakere yoluyla elde etmesine yardımcı olacak bu formatı yeterli görmedi. İki yıl önce hemen hemen bugünlerde Ukrayna sınırlarına asker ve teçhizat sevk etmeye başladı. Dışarıdan bakan pek çok gözlemci de (hatta bazı büyük devletlerin yetkilileri bile) Rusya’nın niyetinin kapsamlı pazarlık olduğunu, güç gösterisiyle istediklerini elde etmeyi hedeflediğini düşündü.

Nitekim Rusya NATO ve ABD’ye çok geçmeden iki ayrı nota vererek taleplerini bildirdi. Çoğu kabul edilmez bulunsa da Ukrayna’nın NATO üyeliği askıya alınabilir, bazı talepler konuşulabilir derken de işgal girişimini başlattı. Hedefi bariz bir şekilde Kiev’i birkaç gün içinde almak ve Amerika-Avrupa yanlısı Zelenski iktidarını devirmekti.

Kararı çok küçük bir çevre içinde alındığı anlaşılan, Rusya istihbarat servisi FSB’nin dahi haberi olmadığı söylenen “özel operasyon” beklenmedik bir dirençle karşılaştı. Ukrayna Türkiye’den temin ettiği insansız hava araçları başta olmak üzere elindeki imkanlar ve askerlerinin eğitim kalitesiyle Rus saldırılarını kısa sürede durdurmayı başardı, Rusya’yı strateji ve taktik değiştirmeye zorladı.

Daha da önemlisi müzakere için masaya çekmeye Kremlin’in ikna olmasını, önce Belarus’ta sonra da Türkiye’nin kolaylaştırıcılığında İstanbul’da ateşkesin konuşmasını mümkün kıldı. Geçtiğimiz yıl Mart ayında iki taraf nerdeyse uzlaşacakken, belki de savaş bitecekken devreye Amerika girdi ve savaşın tırmanmasına, Rusya’nın hırpalanmasına, bu sayede de çöküşüne, bazılarına göre parçalanmasına yol açacak kapsamlı yardım paketlerini devreye soktu.

Rusya geçen bir yıl içinde gerçekten de yıprandı, ekonomik ve diplomatik yaptırımlara maruz kaldı. Yenilmezlik algısı ciddi şekilde sarsıldı. Önemli sayıda askerini ve askeri malzemesini kaybetti. Koskoca bir savaş gemisi Karadeniz’de battı. Fransa, özellikle de Almanya ile olan ayrıcalıklı ilişkisi bir daha kolay kolay tamir olmayacak şekilde bozuldu. Avrupa hiç arzu etmeyeceği kadar çok Amerika’ya yaslandı.
En çok sarsılan, zarar görense doğal olarak Ukrayna oldu. Sekiz milyon yurttaşı ülke içinde yerinden edildi, en az bir o kadarı da ülke dışına gitti. Siyasi ve askeri direnci sağlam kalsa da şehirleri, köyleri, binaları ve ekonomisi yıkıldı. İnsanları öldü. Yeniden inşası için milyarlarca dolara ihtiyaç duyacağı bir ülkeye dönüştü.

Avrupa da savaştan, ambargolar ve karşı ambargolardan, milyonlarla ölçülen mültecilerin yarattığı yükten etkilendi. İçinde sorunlar, üyeleri arasında gerilimler yaşadı. Kendi başına hareket etme, stratejik kurgusunu yapabilme yeteneğini kaybetti. AB, Rusya korkusuyla Amerika hegemonyası arasına sıkıştı. En büyük ülkeleri bile zor seçimler yapmak zorunda kaldı.

Almanya, Amerika’nın Kuzey Akım hattının dört borusundan üçünü Kuzey Deniz’inde Norveç’in desteğiyle havaya uçurmasının ardından gerçekleri bilmesine rağmen sessiz kalmayı tercih etti. Seymour Hersh’in 8 Şubat’ta tüm detaylarını açıkladığı bombalama haberi sonrasında dahi olan biteni görmezden gelmeyi tercih etti. Ne Amerika’yı suçladı, ne de Norveç’i. Gazetelerinin çoğu da benzeri bir tutum takınmayı seçti.

Savaş şüphesiz ki en çok Amerika’nın işine yaradı. Bir yandan Rusya’yı yıpratırken diğer yandan Avrupa’nın Fransa, Almanya gibi ülkelerinin stratejik ihtiraslarını dizginleme, kendisinden otonom hareket etme olanaklarını kısıtlama imkanı buldu. Petrol ve gaz fiyatlarındaki artış, Rusya gazının akışının durdurulması, Amerikan endüstrisine sıçrama yapma, rekabetçiliğini arttırma olanağı sağladı.

Kabul edelim ki, Türkiye de savaştan şu ana kadar karlı çıkan ender ülkeler arasında yer aldı. Bir yandan boğazlarını Rusya’nın büyük ölçüde lehine bir şekilde savaş gemilerinin geçişine kaparken, diğer yanda Rusya ile olan ilişkilerini Suriye, Libya ve Kafkaslarda kendi çıkarlarına en yakın şekilde yönetebildi. Ticaret yaptı, yatırım çekti. Ukrayna ve Rusya arasında arabuluculuğu üçüncü taraflarla ilişkilerini belirledi. Tahıl krizinin çözülmesinde de kilit rol oynadı.

Diğer yandan da kendisini içine çekebilecek bir savaşın marjında yaşamak, AB ve ABD’den gelen ambargolara, yaptırımlara katıl çağrılarına muhatap olmak durumunda kaldı. Her an nükleer santrallerden birine düşecek bir top mermisi sızıntıya yol açabilir, Türkiye Çernobil’den çok daha güçlü bir radyasyon dalgasından etkilenebilirdi.

Ya da Rusya caydırıcı olmak adına Ukrayna’ya sevk edilen silah ve mühimmatı mesela Polonya’da vurmayı seçebilirdi. Bu da NATO’nun dolayısıyla da Türkiye’nin savaşa girmesine neden olabilirdi. Savaşın sonunu göremediğim için birinci değil “ilk” dediğim yılında neyse ki bunlardan hiçbir gerçekleşmedi. Savaş yayılmadı, Türkiye’yi içine çekmedi.

Ama bundan sonra çekmeyeceğinin, savaşın kontrol altında tutulabileceğinin, nükleerleşmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Dün Guardian, New York Times, Washington Post gibi gazetelerde yıl dönümü münasebetiyle Ukrayna’ya verilen desteğin dökümleri vardı. İlk parti Leopar 2’lerin ülkeye ulaştığı diğerlerinin de yolda olduğu anlatılıyordu.

Yazılan bir başka şey de Çin’in barış planı olarak adlandırılan, gerçekte ülkenin duruşunu yansıtan 12 maddelik Dışişleri belgesine Biden’ın ne kadar karşı olduğuydu. ABD Başkanı, Putin “planı” desteklediği için bu iyi bir plan olamaz mealinde bir şeyler söylemişti. Zelenski ise Çin’in toprak bütünlüğü ilkesine hassasiyetinden hareketle bakalım ne yapabilecek demeyi tercih etmişti.

Belli ki Çin’in ya da barış olsun, ateşkes sağlansın diyen herhangi bir devletin Ukrayna ve Rusya’dan önce Amerika’yı ikna etmesi, savaşın sürmesinin onlar için artık kar değil zarar getirebileceğini anlatması gerek. Bunu tek başına Türkiye muhtemelen yapamaz. Amerika ile çözmek zorunda olduğu çok sorunu var. Depremlerin yarattığı yıkım ve seçimler de üstünde baskı oluşturuyor. Ama belki bir koalisyon oluşturabilir. Şimdi ya da seçimlerden sonra. Çok geç olmadan…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.