AİHM’den Türkiye’ye hukuk alarmı…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İmamoğlu’nun başvurusu hakkında “öncelikli inceleme” kararı aldı.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB’nin tutuklu başkanı Ekrem İmamoğlu ile tutuklu avukatı Mehmet Pehlivan, AİHM’ye İmamoğlu soruşturması ve tutuklanması konusunda AİHM’ye dava açışlardı
İyi ama “daha yargılama devam ediyor, daha iç yargı yolları tüketilmedi, daha dosya Anayasa Mahkemesi’ne bile gitmedi, AİHM en son aşama değil miydi” diyenler olabilir.
İç yargı yolları tüketilmeden AİHM’in bir dava dosyasına bakma yetkisi var mı var mı diye orunlar olabilir.
Bir kere şunu belirtmekte fayda var: AİHM’in bu kararı, Mahkeme iç tüzüğünün kendisine bazı başvuruları öne alma yetkisi tanıyan 41. Maddesi uyarınca, İmamoğlu’nun başvurusu hakkında “öncelikli inceleme” kararı vermiş bulunuyor.
Bizim AYM’nin de bu yetkisi var.
AİHM’in çok nadir, çok kritik, istisnai, telafisi güç ve çok ağır hak ihlali riski gördüğü aciliyet durumlarında kullandığı bir yetki. Bu gibi hayati öneme sahip, iktidarların yetkilerini kötüye kullandığı durumlarda evet, AİHM kendisine yapılan başvuruları kabul ediyor. Nitekim İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan yaptığı açıklamada bu durumunun altını çiziyor:
“AİHM’in vermiş olduğu bu öncelikli inceleme kararı, bugüne kadar Türkiye’de yapılan başvurularda nadir olarak verilen bir karardır.”
Pehlivan haklı, AİHM bu kararı nadir veriyor. İkinci kez “öncelikli inceleme” kararı verdi, ilkini 2018 yılında Selahattin Demirtaş hakkında vermişti.
4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınan ve tutuklanan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş 20 Şubat 2017 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 34. Maddesi uyarınca AİHM’e başvurdu. AİHM ilk kez 41. Maddeyi işleterek Demirtaş’ın dosyası hakkında “öncelikli inceleme” kararı verdi. (29 Haziran 2017)
Ve AİHM 15 Temmuz’dan sonra ilk kez yine Türkiye hakkında AİHS’in 18. Maddesini işletti, Selahattin Demirtaş’ın hukuki değil siyasi gerekçeyle tutuklandığına, Türkiye’nin 18. Maddeyi ihlal ettiğine hükmetti. (20 Kasım 2018)
AİHS’in 18. maddesi, devletler bakımından hukuki ve siyasal sonuçları en ağır hükümlerden biridir. Hiçbir devlet, kendisi hakkında bu maddenin uygulanmasını arzu etmez. Zira 18. madde; devletin sahip olduğu yetkileri öngörülen meşru amaçlar dışında, özellikle yargı gücünü siyasal rekabeti tasfiye aracı hâline getirerek kullandığı durumlarda gündeme gelir. Ceza soruşturması yürütülüyormuş görüntüsü altında, yargı eliyle muhaliflerin susturulması, devre dışı bırakılması ve hukuki araçlar kullanılarak siyasi mühendislik yapılması hâllerinde işletilen bir hükümdür.
Yani bu maddenin bir ülke hakkında işletilmesi o ülkenin anayasal alarm verdiğini gösterir.
Bu yüzden AİHM’in 18. Maddeden ihlal hükmü verdiği dosya sayısı çok azdır, bu madde sadece tekil bir hak ihlali tespitinde değil, gücün “kötüye kullanıldığı” tespitinde devreye giriyor. Ama sanırım bizim ülkemiz bu gidişle istatistiği yükseltecek.
Ve sekiz yıl sonra AİHM bu kez Ekrem İmamoğlu’nun dosyası hakkında “öncelikli inceleme” kararı verdi. Büyük bir ihtimalle göreceksiniz yine AİHS’in 5. Maddesi ile bağlantılı olarak Türkiye hükümetinin 18. Maddeyi ihlal edip etmediğine bakacak. Böylesine ağır bir ihlal görürse, iktidarın hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak ceza hukukunu kötüye kullandığına, yargı eliyle en güçlü siyasi rakibini siyaset sahnesinden silmeye çalıştığına hükmedecek.
Ülkemiz açısından asıl riskli tablo AİHM’in bundan sonra Türkiye’den yapılan başvuruları, iç hukuk yollarının tüketilmesini beklemeden kabul etmesi ihtimalinin ortaya çıkmasıdır. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde ülkemiz açısından devrim niteliğinde bir kazanım olduğunu davul zurnayla duyurduğu “bireysel başvuru” hakkımız için, Türkiye’de insan haklarını koruma kudretinde bir yargın yokmuş gibi doğrudan AİHM’ye gitme yolunun açılması…
Geçmişte yaşadığı mağduriyetler için AİHM’e giden dönemin Başbakanı Erdoğan, referandumdan bir gün önce katıldığı televizyon programında Bireysel Başvuru hakkının ülkemize getirilecek olmasının önemini şu sözlerle açıklamıştı:
“Biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni Türkiye’ye getiriyoruz. Anayasa Mahkemesi Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi oluyor. Yargı mağduriyeti yaşayan vatandaşlarımızın artık hakkını aramak için AİHM’e gitmelerine gerek kalmayacak. Anayasa Mahkemesi’ne gidecek Bireysel Başvuru hakkını kullanacak ve neticesini alacak.” (11 Eylül 2010)
Asıl hazin olan, ülkemizin kazanımlarını birer birer yitiriyor olmasıdır.
Çünkü AİHM “etkili, erişilebilir ve makul başarı şansı sunan” bir giderim ya da telafi sağlamayan ya da sürecin aşırı ve sonuçsuz bir biçimde uzatan ülkeler için, “iç hukuk yollarının tüketilmesi” kuralını mutlak bir bariyer olarak uygulamıyor, bu durumda başvuruları, 1991 yılından bu yana iç süreçler tamamlanmadan kabul ediyor.
AİHM bir ülkede hak arama yollarının sadece kanunlarda var olmasına bakmıyor, yeterli bulmuyor, kanunların etkin bir şekilde işleyip işlemediğine de bakıyor.
Ekrem İmamoğlu dosyası hakkında iç hukuk yolları tüketilmeden “öncelikli inceleme kararı” vermesi tam da bu yüzden işte.
AİHM’in 2019 yılında AYM’ye yönelttiği eleştiriyle birlikte verdiği Osman Kavala kararının ne anlama geldiğini eski AYM Başkanı Haşim Kılıç’a sormuştum. Sayın Kılıç ülkemizin önündeki bu riskli tabloya 2019 yılında dikkat çekmişti:
“AİHM’in AYM hakkında yaptığı tespit, Kavala kararının önüne geçen önemli bir gelişmedir. AYM’nin Osman Kavala dosyasını makul süre içinde inceleyip karar vermediğini, geç kaldığını söylüyor, dolayısıyla bu yönden de bir hak ihlali vardır diyor. AİHM’in AYM hakkında yaptığı bu tespitten sonra AYM’nin etkin bir denetim yapıp yapmadığı tartışmaya açılabilir. Ve etkili bir denetim yapamadığından dolayı bundan sonra Bireysel Başvurularda AYM bypass edilebilir. Yani bundan sonra AİHM Türkiye’nin başvurularını direk kabul edebilir. Böylesi bir sonuç hem AYM adına hem de ülkemiz adına son derece üzücü bir sonuç ortaya çıkartabilir.” (Karar gazetesi, “AYM’nin bypass edilmesi Kavala kararından çok daha önemli bir sonuç doğurur”, 12.12 2019)
Böyle giderse AİHM Türkiye’den gelen başvuruları iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek kalmadan kabul edecek olmasıdır. Her fırsatta ülkemizin itibarını önemsediğini, öncelediğini söyleyen iktidar yetkililerinin bunu düşünmesi gerekiyor mu? Vatanseverlik de bunu gerektirmez mi?
AİHM’in Ekrem İmamoğlu’nun dosyası hakkında “öncelikli inceleme kararı” vermesinin, zaten bir türlü düzeltilemeyen ekonomimiz açısından ağır etkileri olacaktır. Bir kez daha AİHS’in 18. Maddesinden ülkemiz hakkında hüküm verilmesinin ülkemize faturasının ağır olacağını en iyi Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek biliyor olmalı.
Elbette Dışişleri Bakanı Hakan Fidan biliyor olmalı.
Çünkü bu karar sadece ülkemizin hukukunu değil ekonomisini de ilgilendiriyor, diplomasi kapasitesini de etkiliyor. Dolayısıyla iktidar bir an önce yargıyı araçsallaştırma yolundan vazgeçmelidir. Hukuk, adalet sadece Ekrem İmamoğlu için değil, hepimiz için hayati öneme sahip.
