Tehlikeli sular

Mevlana İdris

Birkaç yıl önce gündeme gelen tehlikeli bir tırmanış yeniden tuhaf biçimde alevlendi.

Yüzlerce yıldan beri kavimler kapısı olan ve sürekli değişik nedenlerle değişik göç gruplarını misafir eden, bağrına basan ülkemiz son olarak Suriye’deki iç savaştan kaçanlara kapı açtı.

Üç milyonun üzerinde her yaş ve gruptan Suriyeli yıllardan beri misafirimiz.

Kimi kendileri için oluşturulan kamplarda yaşıyor, kimi şehirlerde, ilçelerde ev kiralayıp, iş kurup hayatını devam ettiriyor.

Bazı semtlerin, şehirlerin sosyolojisi değişti. Bazı sektörlerin felç noktasına gelen ara eleman ihtiyacı karşılandı. Bazı Suriyeli yatırımcılar özellikle Antep, Urfa gibi şehirlerde büyük yatırımlar yaptı. Şu, bu.

İşin bambaşka bir vefa, kardeşlik boyutu da var.

Kötü evleri fahiş fiyatla kiralama gibi çapaçulluklar da ayrı bahis.

Ama şu ‘nefret’ nedir? Zaman zaman linç, kundaklama gibi tehlikeli ve kötü evrilmelerin uç göstermesi neyin nesidir?

Bir anda toplanan ve belirgin bir nefreti önce oluşturulup sonra kanalize edilen kitlelerin manipüle edilme kolaylığı nereden kaynaklanmaktadır?

Bu gözü dönmüş gruplar, benzer bir durumu Allah göstermesin yaşamak zorunda kalsalar ne hissederlerdi? İnsanlıktan nasıl çıkıyoruz ve çıktığımızda tekrar nasıl gireceğiz?

Son günlerde yaşandığını sosyal medyadan gördüğüm garip bir olay var; bir grup öfkeli kitle Suriyeli bir aileye karşı linç girişiminde bulunuyor ve isteklerinin gerçekleşmesi için ‘emniyete bir hafta süre veriyor. Bu nedir? Çözemedim.

Ne zamandan beri gayri insani bir şeyin gerçekleştirilme ihtimali için bu ülkede emniyete ‘süre’ veriliyor?

Diğer taraftan bütün Suriyelileri ülkelerine göndermekten bahsedebilen bir zâtın liderliğinde gerçekleşen ‘adalet’ yürüyüşünü nasıl anlamalı?

Bu küçük dünyada ilk anladığım evrensel ilke şuydu: “Müslümanlar kardeştir.”

Bu ilkeyi hiçbir şeyin zedelemesine tahammülüm yok. Bu bir hayâl ise de, bütünlüğü korunan bir hayâl olmayı sürdürecek içimde.

Suriyeliler kardeşimdir. Müslümanlar kardeşimdir.

Dokunma.

Tavan döşemesi yoktur Doğunun

Haberiyat sitesinde muhteşem yazılar yazan Mustafa Şahin son yazısında ‘Doğu’ya eğildi. Küçük bir kısmını alıntılıyorum:

Orada, yani Doğuda başka türlü değil, oradaki gibi, öyle düşünülür. Ağır, ritimsiz… Turfanda olmaz. Seraya müsait değildir iklim. Boylu boyunca yeşermez toprak. Gümrah değildir, aklını başından almaz insanın. Başak da kendi kararını kendi almıyor ya. Başak da kime ne vereceğini bilir. Bire on bir yirmi vermez. Niye versin. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ. Dağda narenciye olmaz. İki üç mevsim hasat olmaz. Çetin kış hücum ettiğinde zar zor yetişir harman, hasat, kışlık aşlık. Yekpare bir Doğu var mıdır ki. Yok galiba. Yekpare bir Doğu yok artık. Herkesin doğusu ayrı ama bizimki başkaydı. Bizim Doğumuz Batının karşıtı değildi. Onun Batısı yoktu. Bir yön değildi, bir iklimdi. Müsteşrik mahsulü olmayan bir iklimdi. Yani bir meditasyon tekniği değil, üretilmiş değil. Biraz koyun kanıydı, yavaştı ama manidardı. Manası kendindendi. Yaradılışa, peygamberler ve veliler silsilesine tabiydi. Özü diriydi. Şark meselesi Şarkın değil Garbın, Batınının ezeli meselesi. Doğunun toprak bütünlüğüne ve ruh bütünlüğüne dönük her ihtimal, her adım ona azap veriyor. Kâbusunun doğrulmasından ve gırtlağından tutmasından endişe ediyor. Bütün saadetini yitirmekten ve gayrı meşru varlığını kaybetmekten korkuyor. Eski kurgusu, eski üretimi olan Şark meselesinin izini sürüyor. Hâlâ Arapları Osmanlıdan, hâlâ Acemleri Türklerden koparmaya çalışıyor. Bunun için hâlâ mühimmat yağdırıyor, hâlâ kolonilerine giden yolu açmaya çalışıyor ve hâlâ müstemleke ruhlar devşiriyor. (…) Kıskançtır Doğu. Kendisi için istediğini komşusu için isteyemez. Kendine verilen komşusuna da verilecek olsa iki gözünün kör olmasını ister. Ve sahiden iki gözü kör olur. Dardır göğüs kafesi. Yokuş tırmanmaktan belki, nefessiz kalmıştır. Bir arada olmak istiyor ama olamıyor insan orada. Nefes nefese olamıyor. Koyun sürüsü gibi mesela, birbirine sokulamıyor evler. Herkes evini bir yamaca yapıyor, barınsın diye değil, öbür yamaçtan görünsün diye. Evlerin her birinin ayrı bir tepede ayrı bir derede olması boşuna değil. Bir arada olamıyor insan. Evini bile kendine göre değil de yekdiğerine göre yapıyor. (…) Mustafa Şahin/ Haberiyat.com

Okul fiyatları

TEOG sonuçları açıklandı ve o acayip tercih telaşı yine başladı.

Bazı okulların yıllık fiyatları 100 bin liranın üzerinde bir fiyatla açılıyor.

Özel okul/kolej fetişizminin geldiği noktada bu ‘piyasa’ da kendiliğinden oluşuyor hâliyle. Ama takdir edersiniz ki bu hiç normal bir durum değil.

Belki de bütünüyle yanlış düşünen benim, bilemiyorum. Eğitim, öğretim, para, kalite, çocuklar, hayat, fırsat eşitliği, gerçek matematik öğretimi, yarışan ebeveynler…Her şey birbirine karışıyor mu, karışmıyor mu?

ANONS

‘Çayın harareti aldığı’ bilgisi doğru mu, yanlış mı? Herkes başka türlü değerlendiriyor. ‘Acaba kim bilen işin doğrusunu?’

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.